Değerlerin öğretilebilmesi için yaşanması gerekir!

Değerler" üzerine yapmış olduğu önemli çalışmalarıyla yakından tanıdığımız Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan Hoca'yla 'Değerler Eğitimi'nin inceliklerini konuştuk...

"Değerler" üzerine yapmış olduğu önemli çalışmalarıyla yakından tanıdığımız Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan Hoca'yla 'Değerler Eğitimi'nin inceliklerini konuştuk...

Özellikle 2008 krizinden sonra Batı'da ekonomi ve mühendislik kitaplarında etik değerler ders olarak okutulmaya başlandı. Çünkü insanlar zengin ama doyumsuz. Bu doyumsuzluğu nedeniyle başkasının hakkını değil sadece kendi çıkarını gözetiyor. prof_dr_nevzattarhanNevzat Bey, hep modern insanın değer kaybı yaşadığından bahsediliyor. Bu neden böyle? Batı medeniyetinin insanlığa verebileceği fazla bir şey kalmadı artık. Gelinen noktada şiddetin, boşanmaların, uyuşturucu kullanımının, intiharların, terörün vs. artması bize bunu gösteriyor. Biz özellikle iki yüz yıldır Batı değerlerini örnek aldık, yani dünyadaki baskın ve hakim değerler Batı değerleriydi, bu değerler dünyada bir sulh ve huzur ortamı sağlayamadı, sosyal ve bireysel anlamda bu değerler insanları zengin etti ama mutlu edemedi. Bu nedenle artık Batı değerlerinin sorgulanıp evrensel değerlerle buluşmak gerekiyor. Evrensel eğerler de temel insanî değerlerdir. Temel insanî değerleri hayata geçirmek hatta yeniden inşa etmek gerekiyor. Kaydedilmiş birçok manevi değerimiz var. Bunları yeniden kazanmazsak insanlık giderek zengin ama mutsuz insanlardan oluşacak. Belki siyasi ve örgütlü bir anarşi değil ama ahlaki yozlaşmanın getirdiği bir anarşiyle karşılaşacağız. Özellikle 2008 krizinden sonra Batı'da ekonomi ve mühendislik kitaplarında etik değerler ders olarak okutulmaya başlandı. Çünkü insanlar zengin ama doyumsuz. Bu doyumsuzluğu nedeniyle başkasının hakkını değil sadece kendi çıkarını gözetiyor. Batı'nın şu anda insanlığa sunduğu iki önemli sosyal hastalık var; birincisi bireysellik adı altında sunulan benmerkezcilik, ikincisi ise konformizm. Yani sadece kendi rahatını ve zevkini düşünen insanlar ortaya çıktı. Bunların sonucunda da insanlar yalnızlaştı, mutsuzlaştı ve çıkarı peşinde koşan varlıklar haline geldi. Bir ailede böyle tek bir birey olsa dahi o ailede huzur olmuyor. Toplumun çoğunluğu böyle olursa toplumsal barış ortadan kalkar. Bu nedenle sadece bireysel mutluluk için değil sosyal huzur için de evrensel değerlerin tanımlanıp yeniden inşa edilmesi, bunun içinse siyaset üstü bir mutabakat sağlanması gerekiyor. Çünkü bu değerler herkese ait değerler ve Batı'nın da ihtiyacı var bunlara. İşin bir boyutu bu. Öbür boyutu nedir hocam? Bir de şu anda Orta Doğu'da büyük bir kaos yaşanıyor bildiğiniz gibi. Paris'te bir katliam yapıldı, 12 kişi öldürüldü. 11 Eylül 2001'de İkiz Kuleler trajedisi yaşandı ve bunun sonucunda insanlık "ne kadar güvendeyiz?", "insanlar neden böyle acımasız?" gibi sorular sormaya başladı. Bütün bunlar insanlığın ortak değerlerinin yeniden inşasına ihtiyaç hissettiriyor. Mesela Türkiye'de radikal dinî gruplar neden fazla görülmüyor? Çünkü İslamiyet'in Türkiye'deki yorumuyla Orta Doğu'daki yorumu farklı. Türkiye'de bu konuda halkın, dinî grupların ve kanaat önderlerinin ürettiği bazı çözümler var. Değerler Eğitimi konusunda ne düşünüyorsunuz? Ben insan psikolojisiyle uğraşan biriyim. Psikiyatrinin üç boyutu vardır. Bunlardan biri tedavi hekimliğidir. Hasta olan insanlarla ilgilenir ki zor, zahmetli ve maliyetlidir. İkincisi önleyici hekimlik. Yani erken tanı koyup hastalık ilerlemeden tedaviye geçmek. Bu da çok faydalıdır. Yeti yitimini engeller, sosyal işlevselliği artırır vs... Üçüncüsü ve en önemlisi ise koruyucu hekimliktir. İnsanların hasta olmaması için neler yapılması gerektiğini araştırır. Bunun psikiyatrideki karşılığı "pozitif psikoloji" dir. Pozitif psikoloji insanların ruh halini eksiden sıfıra getirmek değil sıfırın üzerine çıkarmakla ilgilenir. "İnsan nasıl yaşarsa mutlu ve sağlıklı olur?", "insanın yaşam stili nasıl olmalıdır?" gibi sorulara baktığımızda karşımıza evrensel değerler çıkıyor. Mutluluğun tanımlamasını yapmaya çalıştığımız zaman insandaki sosyal duygular ön plana çıkar. Modernizm insanı kendi çıkarı peşinde koşan bir varlık olarak tanımlarken paylaşımı küçümsemişti. Batı'da bunun yanında sadaka kültürü de küçümsenmekteydi. "Yardımsever olmak işlem maliyetini artırır. Piyasanın ahlaka ihtiyacı yoktur. Ahlak iktisatçıların alanı değildir. İktisat fakültelerinde öğretilmesine lüzum yoktur" şeklinde bir liberal söylem vardı. Bu söylemin sonucunda kapitalist sistem ortaya çıktı. Kapitalist ahlakın iflas ettiğini görüyoruz bugün. Kapitalist ahlak kendi çıkarı için ülkeleri savaştırabilir. Demokrasi vurgusu yaparak bir yere gider ama kendi çıkarının aleyhinde olduğu zaman ilkelerinden rahatlıkla vaz geçip çifte standart uygulayabilir. Bu durum insanlık tarafından görülmeye başlandı. Ve bütün bunlar değerlerdeki ilkesizliği ortaya çıkardı. Değerler iki çeşittir: amaç değerler ve araç değerler. Sözünde durmak, dürüst olmak, insanları sevmek, yardımsever olmak gibi amaç değerler var. Diğer taraftan da çalışkan olmak, titiz olmak, sorumluluk sahibi olmak gibi araç değerler var. Bütün bu değerleri kişilerin hayatına geçirmesi önemlidir. Değerlerin en önemli özelliklerinden biri söz diliyle değil davranış diliyle öğretilmeleridir. Mesela bir çocuğa az konuşmanın önemini anlatmak istiyorsanız o çocuğa az sözle çok şeyler öğretmeniz lazım. Ama bazı kimseler vardır, az konuşmanın faziletlerine dair dört saat konuşur. Bu etkili olmaz. Değerlerin öğretilebilmesi için yaşanması gerekiyor. Bu sebeple eğitim sistemimizde değerlerin ön plana çıkarılması geç kalınmış bir şey aslında. Ama hiç olmazsa bundan sonrası için önemli. Bunların okullarda seçmeli ders olarak değil zorunlu ders olarak okunması gerekir. Niçin? Çünkü insan psikolojisi duygu, düşünce ve davranış olarak ele alınıyordu. Psikolojideki yeni gelişmeler dördüncü "d" yi de ekledi: Değerler. Yani değerler de artık insanın nasıl bir insan olduğuna karar vermemizi sağlıyor. Bizim gençlere ego ideali vermemiz gerekiyor. "Hayatının sonuna geldiğin zaman nasıl anılmak istiyorsun?" sorusuna cevap vermelerini istemeliyiz onlardan. Bugün ego ideali sadece zenginlik ve cinsellik gibi somut değerlere indirgeniyor. Halbuki gençlere iyi insan olmak gibi soyut idealler de edindirmemiz gerekiyor. Bunun için de iyi insan modellerini iyi anlatmamız lazım. Batı'dan Doğu'dan da iyi insan örnekleri var. Bu örneklerin ders kitaplarında model olarak anlatılması gerekiyor. Değerler denilince sadece teorik bilgilerin aktarılması yeterli olmaz, Bu değerleri nedeniyle hayatta başarılı olmuş insan örnekleri kitaplarda yer almalı. İnsanlık tarihinde kalıcı izler bırakan kişilere baktığımız zaman bu kişilerin hep ilkeleri olan kişiler olduğunu görürüz. Ve bu kişiler insanlığın yararına çok büyük işler yapmışlardır. Bütün bunlar değerlere her zamankinden ha çok ihtiyacımız olduğunu kanıtlar ve millî eğitim politikalarını belirleyenlerin değerlere artık en üst seviyede sahip çıkmalarına şiddetle ihtiyaç var. Değerler Eğitimi'nin okullarda yaygınlaşmasıyla birlikte bu değerleri verecek öğretmenler nelere dikkat etmeli ve nasıl bir metot uygulamalı sizce? Bence burada eğitici eğitimi yapılması gerekiyor. Değerlerle ilgili bilgilerin gözden geçirilmesi lazım. Batı değerleriyle Doğu değerleri birleştirilerek Batı zihnine göre anlatılmalı. Çünkü değerlerin duygu boyutu da var düşünce boyutu da var. Doğu toplumları duygu, Batı toplumları zihin temellidir. İnsanlığın ihtiyacı olan ikisinin dengesini kurmaktır. Bu ikisini birleştirdiğiniz zaman ortaya çıkacak sonuç, herkesin itirazsız kabul edebileceği bir sonuçtur. İnsanlar değerler anlatılırken kendilerine bir inanç sisteminin propagandası yapılıyor duygusuyla dinlememesi gerekiyor. Bunların insanî ve evrensel boyutu anlatılarak politika üstü bir mutabakat sağlanırsa ancak sonuç alabiliriz. Burada öğretmenlerin inanması önemli. Öğrencilerine bu değerleri anlatma gerekçeleri ve anlatma isteği olması lazım. Mesela öğrencisinin dürüst, çalışkan, iyi vs. olmasını istiyor mu? İstiyorsa "bunları nasıl öğretebiliriz?" sorusuna cevap araması gerek. Çünkü bunların anlatılmasının da pedagojik formasyonu var. Bu konulara uygun çeşitli psikolojik yaşantılarla, vaka analizleriyle, kısa filmlerle anlatılırsa daha etkili olur. Bir çocuğa yalan söylememenin prim yapması gerekir ki o çocuk yalan söylemesin. Değerler Eğitimi'nin zorunlu ders olarak okutulmasına toplumumuzun ihtiyacı var. Yeni kuşaklar artık bizim değil Hollywood kültürünün çocuğu olarak yetişiyor. Bunun milli eğitim camiası tarafından farkına varılması çok önemliydi. Öğrencilere kısa filmlerle anlatımın öneminden bahsettiniz. Yani öğretmenler sadece sunum yönteminden değil farklı materyallerden de faydalanmalı. Peki başka hangi materyaller üretilebilir sizce? Burada atölye çalışmaları yapılmalı. "Bağışlayıcılık atölyesi", "paylaşımcılık atölyesi", "öfke yönetimi atölyesi", "uzlaşmacılık atölyesi" vs. Mesela öğrenciler uzlaşmacılığı şöyle öğrenebilir. Beş tane öğrenci bir araya gelir, onlara dört tane çikolata verilir ve o çikolatayı paylaşmaları istenir. Aralarında oturup uğraşırlar ve bir çözüm üretmeye çalışırlar. Üretebilirlerse mesele yok. Mesela birinin fedakârlık yapıp yememesi, kura çekilmesi, hepsinin bir parça bölüp birine vermesi gibi çözüm yolları var ama bunu kendileri bulacaklar. Bunu yaparken de uzlaşmacılığı öğrenecekler. Aynı şekilde öfke yönetimi için çeşitli psikodrama örnekleri denenebilir. Mesela "boş sandalye" örneği vardır. Boş sandalyenin karşısına oturtuyorsunuz, karşısında öfkeli biri konuşuyor, sonra yer değiştiriyor ve ona cevap veriyor. Ya da çeşitli video metaforları var mesela. Diyelim "sen şu anda yalan söyleyip bir şey elde ettin, beş yıl sonra bundan dolayı ne hissedecektin?" gibi metaforlarla ve drama örnekleriyle anlatılır. Bunun gibi atölye çalışmaları yapılabilir. Tabi yaş aralığına göre değişik ortamlar düzenlenebilir. Sadece teorik bir ders olarak değil muhakkak psikolojik danışmanların, rehber öğretmenlerin, sosyal çalışmacıların, sosyologların, din bilimcilerin içinde olduğu çalışmalar yapılabilir ve bunlar üzerinde bir yüksek lisans ve sertifika programları geliştirilebilir. Bu sertifika programlarını geçenler değerler eğitimi formatörü olur ve bu formatörler yeni eğitimciler yetiştirir ve ders konusunda yetkin olurlar. Bunun için de STK'ler, üniversiteler ve MEB ortak projeler geliştirerek pilot çalışmalar gerçekleştirebilirler. Mesela İstanbul'daki bir lisede bir pilot çalışmayla başlanırsa biz Üsküdar Üniversitesi olarak formatör yetiştirme işini üstlenebil iriz. Daha sonra öğrencilere uygulamasına başlanır ve geliştirilen modelin kabul görmesi durumunda bütün Türkiye'ye uygulanır. Aile boyutuna seçelim isterseniz. Malumunuz değerler eğitimi ailede başlıyor. Aile bu konuda ne yapmalı? Değerler eğitiminin birinci okulu ailedir, ikincisi sokaktır, üçüncüsü okuldur. Değerler eğitimi sadece okulda verilmez. Ailede değerler eğitiminin tohumlarını alır. Gelişen ruhunda o tohumlar yerleşir. O tohumlara sosyal çevrede ve okulda yeni tohumlar eklenir ve neşv ü neva bulmaya başlar. Çocuğun ruhsal ve kişisel gelişimi açısından aile çok önemli. Şiddete karışmış, suça yönelmiş insanlara baktığımız zaman çocukluk çağı travmalarının sıkça yaşandığını görüyoruz. Bu duygusal ihmal ya da istismar olabiliyor. Mesela çocuk anne ve babasıyla beraber yaşıyor ama duygusal ihmal var. Mesafesiz istismar da deniyor buna. Şefkat yok, merhamet yok, sevgi yok... Böyle bir durumda genç duygusal olarak yoksun yetişiyor. Emosyonel ihmal diye anılan bir durum ortaya çıkıyor. Bu insanların çocuk yetiştirirken annelik, babalık pratiklerinin sağlam olması gerekli. Ben "Bilinçli Aile" kitabında yazmıştım. On tane aile değeri var orada. Evrensel değerler. Mesela bir tanesi meşveret. Aile içerisinde katılımcılığın, meclis anlayışının, birlikte oturumların olduğu bir aile yaklaşımı. Hz. Ali'nin bir sözü var: "Beş yaşına kadar çocuğunuzla oynayın, on beş yaşına kadar arkadaş olun, on beş yaşından sonra onunla istişare edin." Şimdi evrensel değerler bunlar. Bütün bunların hayata geçirilmesi önemli. Teknolojinin ve özelde sosyal medyanın değerler eğitimine etkileri nelerdir? Sosyal medya kendisi bizatihi tarafsız. Bir bıçak gibi iyiye de kullanabilirsiniz kötüye de. Sosyal medyayı belli bir amaç için kullanmaz ve doğal akışına bırakırsanız zarar vermeye başlıyor ama belli bir amaç ve planla kullanılırsa insanlığa hizmet eder hale gelebiliyor. Bu nedenle sosyal medyaya karşı çıkmak yerine onu insanlığın yararına, evliliğin faydasına, çocukların iyiliğine nasıl kullanabileceğimize kafa yormamız gerekiyor. Sosyal medya iyi insanlarla iletişim kurma, iyi incelemeler yapma yöntemi haline getirilebilir. Bunun için de ebeveyn gözetimi önemli. Nasıl insan karşı tarafın duygularını okuyabiliyorsa medya okur-yazarlığı da medyada seçici ilişki kurabilmeyi, "iyi, kötü, doğru, yanlış" diye filtre ederek bağlantı kurabilmeyi gerektiriyor. Burada anne babanın çocuğa on yaşından önce sosyal medyayı ve televizyonu nasıl kullanması gerektiğini öğretmesi gerekiyor. On yaşına kadar öğretmedilerse çok zor. Değerler çocuğa on yaşından önce öğretilmeli. Çocuk on yaşından sonra zaten ergenliğe girdiği için zaten değerleri sorgulamaya başlıyor. Bu nedenle değer eğitimini lise çağında değil ilköğrenim döneminde yani "4+4" döneminde yapmak gerekiyor. Lise döneminde değer öğretimine geç kalınmış oluyor. Hocam, son olarak sıkça vurguladığınız iyi insan modelleri var. Bu iyi insan örneklerine çocuklar nasıl ulaşacaklar? Ya da bu insanlar kimler, nerede yaşarlar, ne yaparlar? Baktığımız zaman çevremizde belki dört dörtlük insanlar yoktur ama bazı alanlarda çevresini aydınlatan insanlar vardır. Yani bir model çizilir, elbise dikilir ve bu elbise kime uyuyorsa onlar anlatılabilir. Ama yaşayan örneklere nazaran tarihsel örnekler genellikle daha etkili olur. Batıda bir Edison vardır mesela. Modern değerlerle geleneksel değerleri birleştirmiş. Değerler eğitimiyle ilgili çalışmalar bir ders kitabı haline getirilebilirse bu örneklerin yer alması lazım. Mevlana gibi, Rahibe Teresa gibi dünyada evrensel değerleri ön plana çıkaran kişilerle ilgili bir hayat hikâyesi anlatılır, o değerler sonucunda bıraktığı izler anlatılır vs. Çek Cumhuriyeti eski başkanlarından Havel'in "Nobel ödülleri artık fen bilimleri uzmanlarına değil bilgelere verilmeli. Çünkü insanlığın buna daha çok ihtiyacı var." tarzında bir söylemi var. Yirminci yüzyıl bilgi çağıydı, yirmi birinci yüzyıl bilgelik çağı. Bilgiyi de bilgeliğe çeviren değerlerdir. Bu değerlerin sahibi de Doğu medeniyetidir. İstanbul Eğitim ve Kültür Dergisi Ocak 2015/Sayı:9

Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:24 Şubat 2015

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.