Ailenin huzurunu bölen kurşunlar
Kurşun mermisi kafatasını delip geçti. Şam'daki dar sokağın taş duvarlarında silah sesinin yankısı yitmeden can verdi.

Kurşun mermisi kafatasını delip geçti. Şam'daki dar sokağın taş duvarlarında silah sesinin yankısı yitmeden can verdi.

MUTLU BİR AİLE OLMAK ZOR DEĞİL
Babacığım, babacığım, uykuluymuş gibi yapma. Zeynep'in sesine uyanan Ebu Abbas'ın içi sevinçle doluyordu. Kızına duyduğu derin sevgi Zeynep'in annesi Ümmü Abbas'ı kıskandırıyordu. Roman asıllı aile siyasetle ilgilenmiyordu. Çoğu Suriyeli aile gibi onlar da sadece normal bir hayat sürmek istiyorlardı. Batılılar tartışıp analiz ediyor. İslamcılar Suriye'de denetimi ellerine geçiriyor; teröristler Suriye'de her yere sızıyor; mezhep savaşı; etnik savaş; din savaşı. Hâlbuki Suriyeli ailelerin çoğu bu "eğitimli ve analitik" tartışmalardan habersiz. Tek yaptıkları, patlamalar ve silah sesleriyle hayatlarını sekteye uğratan iktidar mücadelesi olmadan birlikte yiyebilecekleri, konuşabilecekleri ve birbirleriyle ilgilenebilecekleri bir zamanı düşlemek. Mahalle bakkalı Ebu Haşim'in müşterisi çok az. Vaktinin çoğunu dükkânın önündeki sandalyesinde tavla oynamak ve nargile içmekle geçiriyor. "Bizi nasıl bir hükümetin yöneteceğiyle ilgilenmiyoruz. Kimin kaybedeceğiyle, kimin kazanacağıyla ilgilenmiyoruz. Biz sadece normal bir hayat istiyoruz. Buna yaşamak denmez" diyor Ebu Haşim. O gün Zeynep'in babası yatağından kalktı. Yüzünü Zeynep'e doğru indirdi ki, kızı dudaklarını babasının yanaklarına iyice bastırabilsin. Söylenen kelimeleri işitmiyordu belki, ama gözleri görebiliyordu. Babasının kıpırdayan dudaklarından ve ışıldayan gözlerinden anlayabiliyordu. Babası, behebak, (seni seviyorum) diyordu. Ebu Abbas, Zeynep'i Şam'daki tek sağırlar okuluna bırakacak olan tıklım tıklım minibüse götürdü. Okul isyandan önce açılmıştı; Zeynep oraya gitmeyi çok seviyordu. Birçok kişi Zeynep'in sağırlığını bir sorun olarak görüyordu. İleride onunla evlenmek isteyen biri çıkar mıydı? Bundan habersiz olan Zeynep'se dünyanın en mutlu insanıydı. İşaret diliyle heyecanlı heyecanlı, "Hayatımı seviyorum" diyordu. Bir keresinde Ebu Abbas, "Çok şükür ki şu silah seslerini, patlamaların gürültüsünü, haberlerdeki korkunç şeyleri duymuyor" demişti. Öğlen saati her zamanki gibi elektrikler kesildi. İsyanla beraber elektrik kesintileri de başlamıştı. Bazı aileler günde yalnızca beş saat elektrik ve su alabiliyordu. Öğleni biraz geçerken Ebu Abbas, Zeynep'i okuldan aldı. Arkalarından yanaşıp duran bir araba daha o an Ebu Abbas'ın dikkatini çekti. Yakındaki küçük bir bakkal dükkânının sahibi olan Ebu Samir'in sözleriyle, Ebu Abbas "durdu. Arabayı görür görmez kızını elinden tutup arkasına çekti". Siyah camlı arabalar ancak Suriye rejimine ve muhaberat'a, yani gizli polise ait olabilirdi. Arabadan inen iki adam tereddütsüz adımlarla Ebu Abbas'a yaklaştı. Adamlardan biri tabancasını çekmişti bile; silahını doğrulttu ve oradan çıkan kurşun mermisi Ebu Abbas'ın alnından girip kafatasını parçaladı. Zeynep'i hâlâ saklamaya çalışan Ebu Abbas dizlerinin üstüne çöktü. Kız babasına sarıldı. Çığlıklar atıyor ve kendini hangi işaretlerle ifade edeceğini bilemiyordu. Derken bir kurşun daha ateşlendi. Haftalar geçti. Aile saldırının sebebini hâlâ bilemiyor; belki de başka aile üyeleri rejime karşı açıkça dil uzatmışlardı. Dul ve yetim kalan Ümmü Abbas'la kızı Zeynep ve üç oğlu, çoğu Suriyeli aile gibi, ülkede kalamadı. Perişan ve bitkin olarak yollara düştüler. Ürdün sınırına yakın bir yerde, binlerce mültecinin olduğu ama yeterli çadırın olmadığı bir kampa sığındılar. Oradaki çocukların sayısı çok olabilir, ama hepsinin aklında aynı şeyin olduğunu biliyoruz. Onlar kendi şarkılarını babalarına okumayı özlüyorlar. THE NEW YORK TIMES
Bu yazı 3674 kez okundu
Yayınlanma Tarihi : 19 Nisan 2013 Cuma, 05:50
Güncelleme Tarihi : 15 Nisan 2013 Pazartesi, 14:55