ABD'nin sevgisi peşinde

George W. Bush Hindistan'ı öyle çok severdi ki, görevden ayrılınca Hintliler sahipsiz kaldıklarını hissetti. Hindistan, Başkan Obama döneminde ABD'yle ilgili görüşlerin olumsuza döndüğü az sayıdaki ülkeden biri. George W. Bush Hindistan'ı öyle çok severdi ki, görevden ayrılınca Hintliler sahipsiz kaldıklarını hissetti. Hindistan, Başkan Obama döneminde ABD'yle ilgili görüşlerin olumsuza döndüğü az sayıdaki ülkeden biri. abdsevgiNüfusun yüzde 10'u Müslüman olmasına rağmen El Kaide'nin zemin kazanamadığı devasa bir demokrasi olan Hindistan, özgür bir ülke. Bush'un sevgisinin nedeni buydu. Bush'a göre buradaki özgürlük, çoğulculuk ve seçimler, cihatçı terörizme uzun vadede verilmesi gereken cevabı gösteriyordu. Bağdat'tan New Orleans'a dek çok kişinin onaylayacağı gibi, Bush'un tüm teorileri doğru çıkmadı. Ancak Hindistan görüşünde doğruluk payı vardı. ABD Çin'in yükselişine karşılık verecekse, Asya'daki kilit ortağının bir önemi varsa ve özgürlük otoriterliğin yayılmasını önleyecekse, ABDHindistan ilişkileri çok önemli. Çin, Afganistan ve Pakistan'a odaklanan Obama, bu ülkeyle çok fazla ilgilenmedi. Obama'nın Hindistan Başbakanı Manmohan Singh ile kişisel ilişkisi iyi olsa da ikisi de soğuk entelektüeller. Hintliler dışlandıklarını hissediyor. Üzücü bir durum. Uzak ülkelerdeki savaşların ardından geri çekilme dönemine giren ve iç sorunlarına odaklanan Avrupalı ortaklarıyla arasına mesafe koyan ABD'nin 21'inci yüzyılda müttefiklere ihtiyacı var. Hindistan birçok açıdan bu ihtiyaca uygun. ABD askerlerinin 2014'te Afganistan'dan çekilmesinden sonra Pakistan'ın buradaki nüfuzunu dengelemek için Hindistan çok önemli. Çin üzerinde en büyük baskı gücüne sahip Asya ülkesi de Hindistan. Pekin tartışmalı sınırda sorun çıkarırsa, Hindistan da Tibet'te sorun çıkaracağını rahatlıkla söyleyebilir. İki devin ilişkisi, temkinli bir faydacılığa ve sevgisiz bir ekonomik çıkar arayışına dayalı. Bu yüzden, ABD ve Hindistan'ın ortak jeo-stratejik çıkarları var. Ayrıca bazı ortak yönleri var. Bir Amerikalı için Hindistan tuhaf ama tanıdık bir yer: özgür basın; sürekli emlak yatırımlarından söz edilmesi; kârlı ileri teknoloji şirketleri; Bollywood takıntıları; siyasette her şeyin mubah oluşu; geleceğe odaklanmak; etnik çeşitlilik; golf sahası manzaralı apartmanlarda yaşamak isteyen yeni bir orta sınıf. Gürültülü, daima hareketli ve hırs dolu Hindistan gösteriş yapıyor. Tıpkı ABD gibi o da, büyümenin yavaşladığı bir dönemde artan eşitsizlikle karşılaşıyor. Tabi bir de yoksulluk var. Hindistan'da kişi başına gelir son on yılda neredeyse üç kat artarak bin 600 dolara yaklaştı. Ama hâlâ korkunç bir yoksulluk içinde yaşayan yüz milyonlarca insan (ABD'nin nüfusundan fazla) var. Yeni olan şeyse, statü peşindeki orta sınıfın yanındaki yoksulların bilinçlenmesi, beklentilerinin ve yolsuzluklara yönelik öfkelerinin artması ve siyasete daha çok katılmaları. Mayıs'taki genel seçimlere 6 aydan az bir süre kala, Hindistan bir yol ayrımında. Gandhi ailesine ev sahipliği yapan merkez partisi Hindistan Ulusal Kongresi, on yıllık iktidarın ardından fikirlerini tüketmiş görünüyor. Bu durum kendi çabasıyla yükselen Hindu milliyetçisi Narendra Modi'nin önünü açtı. Modi'nin Gucerat eyaleti ile Bharatiya Janata Partisi'ni yönetirken sergilediği akılcı ve bürokrasi karşıtı tutum, onu iş dünyasının ve zenginleşmeye odaklanan orta sınıfın gözdesi yaptı. Modi tehlikeli olabilir. Eyaleti yönetirken, çoğu Müslüman binden fazla insanın öldüğü 2002'deki Gucerat isyanları oldu. Modi resmen aklansa da, suç ortaklığı iddialarını çürütemedi. Birçok Hintl i Müslüman onu endişeyle izliyor. Gucerat modern Hindistan'ın babası Mahatma Gandhi'nin memleketi. Hindistan'daki bir diğer siyasi fenomene, bir yaşındaki Aam Aadmi (Sokaktaki Adam) Partisi'ne ilham veren de Gandhi'nin örnek nitelikleriydi: sadelik, özveri ve dürüstlük. Eski bir vergi memuru olan parti lideri Arvind Kejriwal, yolsuzluk ve siyasi dokunulmazlığa karşı mücadelenin simgesi oldu. Bu değişim döneminde, Hindistan'ın iki yüzü birbiriyle karşı karşıya geliyor. Gucerat'taki olayların gösterdiği gibi , ülkenin 1947'de bağımsızlığına kavuşmasından ve kanlı bir bölünmeyi takiben Pakistan'ın kurulmasından beri, şiddet hiç dinmedi. Şiddetin yeniden başlayacağına inanmıyorum. Çünkü Gandhi'nin örnek hayatı ve onun azınlıklar ile yoksullara verdiği güçlü destek hâlâ ilham veriyor. Ancak bu olasılığı tamamen dışlamıyorum. ABD, gelişiminin kritik bir aşamasındaki bu önemli dostuyla ilgilenmeli. Bush'un yaptığını yapmamak Obama için kural oldu. Ama konu Hindistan olunca bu kuralı kaldırmalı. THE NEW YORK TIMES

Paylaş

Görüntülenme:
Güncellenme Tarihi:23 Aralık 2013Yayınlanma Tarihi:25 Aralık 2013

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.