İntihar, enfeksiyon gibi bulaşıyor

Gelişkin bilgisayarlarla hesaplanabilir yeni ağ modelleriyle çalışan sosyologlar, birçok toplumsal olgunun bulaşıcı olduğunu saptadılar. Şişmanlık, içki bağımlılığı, hatta din ve siyasi kanılar bile kişiden kişiye bulaşabiliyor. Son bir araştırmayla şimdi intiharın bile bulaşıcı olduğu ortaya çıktı.

İntihar, eski çağlardan beri dünyanın her yerinde görülen bir olgudur. Yaşamlarına kıyanlar daha çok yetişkin ve yaşlı erkekler olsa da son yıllarda gençlerde de görülmeye başlayan intihar olayları birçok ülkede dikkat çekici bir sorun haline gelmiştir.

Dünyadaki intihar oranlarına bakıldığında ülkeler arasında önemli farklılıkların olduğu görülebilir. Bir intihar vakasında birden fazla faktörün rol oynaması ve ülkeler arası istatistiksel verilerin bir araya getirilmesindeki farklılıklar bu konuda etkili olmaktadır. Ancak araştırmalardan anlaşıldığı üzere intihar olaylarında dünya genelinde bir artış söz konusu. Bu durum ülkemiz için de geçerli. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre son kırk beş yıl içinde intihar olayları tüm dünyada yüzde altmış oranında artmıştır. Dünya genelinde her yıl yaklaşık olarak 877.000 kişi intihar yüzünden yaşamını yitirmekte. Erkekler arasında intihar edenlerin sayısı daha fazla olduğu gibi erkekler daha şiddetli yöntemlere başvuruyorlar.

ERKEKLER  MESLEKTAŞLARINDAN ETKİLENİYOR

Oxford Üniversitesi sosyoloji profesörü Peter Hedström, intihar olaylarının en sık görüldüğü ülkelerden biri olan İsveç’te bini aşkın intihar vakasını inceleyerek ilginç bir sonuca ulaştı: İntihar bulaşıcı ! Bir aile içinde yaşanan bir intihar olayından sonra diğer aile fertlerinde intihar riski en az yüzde sekiz artmakta. İş yerindeki bir intihar vakası aile içinde yaşananın yarısı kadar bile etkili olmamasına karşın, çok daha bulaşıcı. Çünkü insanların çalışma arkadaşları akrabalarından daha fazla. Yani zayıf etki çok daha geniş bir çevreye yayılmakta. İlginç bir şekilde çalışma arkadaşlarından etkilenerek intihar eden erkeklerin sayısı daha kabarık. Aile içindeki olaylardan daha fazla etkilenen kadın, iş yerindeki insanlarla erkekler kadar “içli dışlı” olmadığı için intihar vakalarından çok fazla etkilenmemekte diyor Hedström.

Sosyolog, bugüne kadar hiçbir toplum araştırmacısının yararlanmadığı bir veri bankasına ulaşma olanağına kavuşmuş. Veri bankasında İsveç’teki 1,2 milyon yetişkinin eğitim durumu, medeni hali, iş yerine gelmediği günler vb bilgilerler birlikte akrabalık ilişkileri ve çalışma arkadaşlarıyla ilgili bilgiler de yer almakta. Hedström araştırmasını gerçekleştirebilmiş olmasını çok fazla veriyi işleyebilen bilgisayarların varlığına borçlu. Bu gelişme intihar dışında diğer bazı araştırmalar için de yararlı olmakta. Hedström bundan sonraki çalışmasında, komşulardaki sosyal karışımın, kariyer üzerinde ne şekilde etkili olduğunu inceleyecek. Bu tür büyük projeler sosyal araştırmalara yeni bir yön vermekte. Bilgisayarlar gerçek verilerle beslendikten sonra çeşitli sorulara yanıt aranabiliyor. Mesela bir toplumda siyasi kanılar ne şekilde yayılıyor? Yeme içme hastalığı veya din de bulaşıcı mıdır? Bu tür sorularda araştırmacılar, toplumsal ilişkileri matematiksel olarak yeniden yapılandıran ağ teorilerinden yararlanıyorlar. Modellerde insanlar birbirleriyle bağlantılı olan noktalar olarak görülmekte. Bu şekilde toplumlar çok ağlı oluşumlar olarak kaydedilmekte. Bu tür modellerin olumlu tarafı, bilgisayarın bunları çok iyi hesaplayabiliyor olması. Araştırmacılar bu modellerle dinin, bir inançsızdan diğerine ne şekilde ulaştığını gösterirken, dinin de tıpkı şişmanlık gibi bulaşıcı olabileceği sonucuna ulaşıyorlar.

ŞİŞMANLIĞIN YAYILMASINDA EN ETKİN ŞİŞMAN ARKADAŞ

Harvard Üniversitesi bilim insanı Nicholas Christakis benzer bir modelle şişmanlığın bulaşıcı olduğunu buldu. Christakis’in araştırmasına göre bir kişinin şişman/obez olma riski bir arkadaşının şişman olması halinde %57, kardeşinin obez olması halinde %40 civarında. Şişman/obez bir eşe 

sahip olanlarda şişmanlık riski ise %37 olarak hesaplanmış. Harvard ve Kaliforniya Üniversitesi bilim insanlarınca gerçekleştirilen bir araştırma ile çoğu Massachusetts eyaletinde yaşayan on iki bin kişilik bir grubun otuz iki yıllık sağlık kayıtları, aileleri ve sosyal çevreleri incelenmiş. Bu şekilde çevre ve yaşam biçimi benzerliği dışında sosyal çevrenin de şişmanlıkta/obezitede etkili olduğu ortaya çıkmış. Bu etki ilginç bir şeklide birbirlerinden yüzlerce kilometre uzakta yaşayan insanlar arasında da görülmekte. Bu insanların sadece telefonla ilişki kurmaları bile yeterli diyor Christakis. Şişmanlığın birçok nedeni olabilir, ama bu kadar büyük mesafelere bulaşması “öykünme” veya “paylaşmayla” açıklanamaz. O halde bulaşıcı olan davranışın kendisi değil sosyal normlar olmalı diyor sosyolog. Şişmanlık çok az çevrede kabul edilebilir bir durum ama bir kişi ortaya çıktığında bu durum hızla değişebilmekte. Bir zamanlar “dışlanan” birden bire gerçeğe dönüşmekte. Ve yememek için kendilerin zor tutanlar artık çikolata yerken eskisi kadar cimrilik yapmamaya başlıyorlar.

Olaya benzer bir şekilde yaklaşan Hedström de neredeyse tüm normlar frekanslara bağlı diyor. Bunlar ne kadar çok hiçe sayılırlarsa bireyler kendilerini git gide daha az bağlı hissederler. Böylece “yoldan çıkan herkes” büyünün gücünü biraz daha zayıflatıyor.

İşte bilim artık bu etkiyi yeni yöntemlerle ölçebilme şansına kavuştu. Yani diğer bir sözle, toplumun manevi bağlarını kontrol ediyor.

SOSYAL MODELLERİNDE “TOPLUMSALBULAŞMA”  İŞARETLERİ

Harvardlı sosyologun araştırması da gerçek yaşamdan verilere dayanıyor. Christakis yaklaşık olarak 12.000 insanın sağlık durumunu 32 yıl boyu takip etmiş. Bu kişiler 1948 yılında Framingham (Boston) kentinde başlayan ve halen sürmekte olan eşsiz bir kalp araştırması çerçevesinde incelenmiş. Araştırmanın hedefi kalp hastalıkları için risk faktörlerini bulmaktı. Katılımcılar düzenli olarak tartılmanın dışında, kaç yıl süreyle sigara ve içki içtiklerini de bildirmişler. Soru formlarıyla çalışanlar ayrıca katılımcılara yaşamlarından memnun olup olmadıklarını sorarken, arkadaşlarının adreslerini de almışlar. Bu şekilde Framingham’in sosyal ağlarıyla ilgili bir tablo çıkmış ortaya. Bu verileri bilgisayara yükleyen Christakis, kalp araştırması sayesinde sadece şişmanlığın değil depresyonun ve içki bağımlılığının da bazı çevrelerde nasıl yayıldığını görebilmiş. Sigarayı bırakma eğilimi bile belli bir yol izlemekte. Her yerde Christakis’in “toplumsal bulaşma” dediği olayla ilgili işaretler yoğunlaşıyor.

Sosyal ağlar beslendikleriyle güçlenme yetisine sahipler. İnsandan insana bulaşmada doğrudan ilişki de gerekmiyor. Bir arkadaşımın arkadaşının şişman olması yeterli diyor sosyolog. O insanla muhatap olmasam bile, arkadaşlarımın onun şişmanlığına kötü gözle bakmadıklarını fark ediyorum. Bu durum da benim sosyal ağımı değiştirmekte.

Ve araştırmacılar ilginç bir şekilde kendileri şişman olmayan, içki içmeyen ya da depresyonda olmayanların bile bu davranışları bulaştırabileceklerini saptamışlar. Demek ki bir ağ, bireylerin ilişkilerinin toplamından fazlası.

Fizikçiler, bilgisayar uzmanları ve sosyologlar Oxford Üniversitesi’nde şimdi bu tür ağların doğasını araştırıyorlar. Burada soru şu: sıkı ve gevşek ilişkilerin karşılıklı oyunu nasıl oluyor da toplumların sonucu olabiliyor?

Hedström’un çalışma arkadaşı Jukka-Pekka Onnela bu amaçta müthiş bir veri bankasına girebilme şansına ulaşmış. Söz konusu veri bankasında adı verilmeyen bir Avrupa ülkesinde yaşayan yedi milyon insanın cep telefonu konuşmaları kayıtlı. Fizikçi kimin kimle ne sıklıkta ve ne uzunlukta konuştuğunu biliyor, ancak isimler şifrelerle değiştirilmiş.

ZAYIF İLİŞKİLERDE ÖNEMLİ

Onnela bu verilerle, bir toplumun tüm ilişkilerini gösteren bir tablo elde etmiş. Ağ düğümleri ve birbiriyle kesişen çizgiler bunlar. Sık ve uzun telefon görüşmeleri en yakın ilişkilerde, kısa ama sık görüşmeler güvenilir tanışlarla yapılmakta. Onnela bu modelden yararlanarak ağı bozmaya çalışmış. Mesela en güçlü ilişkiler bozulduğunda ağ ne şekilde değişiyor? Bu bir toplumda arkadaşların ve akrabaların yok olduğu ve geriye sadece tanışların kaldığı anlama gelmekte. İlginç bir şekilde ağda pek de belirgin değişiklikler meydana gelmemekte. Ağ sağlam kaldığı için bilgiler 

daha önce olduğu gibi tüm alanlara akabiliyor. Fakat Onnela zayıf ilişkileri yok ettiğinde görüntü değişmiş. Sık ilişki örgüsü aralarında hiçbir bağlantının bulunmadığı minik adacıklara dönüşmüş. Bunlar özellikle bir topluluğu bir arada tutan orta dereceli tanışlıklardı. Bu ilişkiler küçük gruplar arasındaki değiş tokuşları sağlamakta.

Bilim insanlarının son zamanlarda daha fazla yararlanmaya başladıkları bu tür elektronik birikimler, yepyeni olanaklar sunuyor. Araştırmacılar insanları hiç tanımamalarına rağmen, bir milyon nüfuslu bir toplumun gündelik etkinliklerini takip edebiliyorlar. Stockholm’daki verilerde durum farklıydı. Buradaki insanlar hakkında çok ayrıntılı bilgiler bulunmasına rağmen, verilerin birçoğu ancak yılda bir kez güncelleştirilmişti ki bir topluluk içindeki sosyal yaşamı araştırabilmek için bu bilgiler yeterli değildir.

Ama iki veri bankası birleştirildiğinde olağanüstü ayrıntılara ulaşmak mümkün. Mesela Stockholm’deki yaşam istatistiği, günümüzdeki cep telefonu verileriyle birleştirildiğinde, intihardan önce ve sonra kimin kimle konuştuğu öğrenilebilir. Bu birleştirme teknik açıdan mümkün olsa da veri güvenliği nedeniyle bazı engellere takılabilir diyor uzmanlar.

 


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:02 Temmuz 2008

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.