Nereden geldiğiniz, nereye gideceğinizi belirliyor

Bugüne dek yapılmış en uzun soluklu ve en geniş kapsamlı araştırma epidemiyoloji tarihine geçti. Nereden geldiğiniz nereye gideceğinizi belirliyor.

1946 yılında İngiltere’de doğan binlerce kişinin kesintisiz olarak izlendiği analitik bir çalışma, bugüne dek yapılmış en uzun soluklu ve en geniş kapsamlı araştırma olarak epidemiyoloji tarihine geçti. Bilim dünyası bu çalışmanın sağladığı değerli verilerden yararlanarak, sağlıkla ilgili durumların dağılımını, görülme sıklıklarını ve bunları etkileyen belirteçleri inceleme şansına kavuştu. Çalışma her şeyden önce, erken çocukluk döneminin yaşam üzerindeki etkisinin sanılandan daha belirleyici olduğunu ortaya çıkarttı. II. Dünya Savaşı’ının sona ermesinden birkaç hafta sonra İngiltere’de Galler ve İskoçya bölgelerinde doğan 16.695 bebeğin her biri için, ayrıntılı tıbbi ve sosyolojik durum bilgilerini içeren dosyalar açıldı. Bu dosyalarda bebeğin sağlık göstergelerinin yanısıra, babanın mesleği, bebeğin evindeki oda sayısı, evde kaç kişinin yaşadığı, bebeğin gayri meşru olup olmadığı gibi çok ayrıntılı bilgiler de yer alıyordu. İlerleyen yıllarda bunların içinden beş bin kadarı, kesintisiz olarak bugüne dek izlendi. Çalışmaya başlatan, sürdüren ve dışarıdan katkıda bulunan bilim insanları, beş bin kişinin bedenlerini ve zihinlerini akla gelebilecek her şekilde ölçtüler, biçtiler, taradılar ve sorgu-sual ettiler. 2011 yılında 65.doğum günlerini kutlayan denekler, aynı zamanda dünyanın en uzun kohort (Epidemiyolojik bir incelemede istatistiki olarak ortak özellikler gösteren insan topluluğu- bu çalışmada ortak nokta aynı tarihte doğmuş olmaları) çalışmasının bir parçası olmanın gururunu paylaştılar. Bu sıradan kadın ve erkekler, gezegenin en ayrıntılı incelenen insanları olarak tıp tarihine geçtiler. Aynı zamanda bu, kendilerini bilimsel açıdan da değerli kılıyordu, çünkü bu sayede bilim insanları bu kadar geniş bir denek grubunu tıbbi ve sosyal açıdan yaşam boyu izleme şansına sahip olmuştu.

SÜRPRİZ SONUÇLAR

Bu çalışma ortaya bazı şaşırtıcı sonuçlar çıkarttı. Örneğin iri doğan bebeklerin onlarca yıl sonra meme kanserine yakalanma riskinin daha yüksek olduğunu, alt gelir kesiminde doğan bebeklerin erişkin olduklarında kilo almaya daha yatkın olduğunu, yüksek IQ’lu kadınların daha geç yaşta menopoza girdiğini, bir haftadan daha uzun süre hastanede tedavi gören küçük çocukların, ileri yaşlarda davranış ve eğitim sorunları yaşadığını ortaya çıkarttı. 1946 yılında başlatılan bu doğum kohort çalışması bugün, Tıbbi Araştırma Konseyi’nin (Medical Research Council-MRC) yaptığı İngiliz Sağlık ve Gelişim Çalışması (National survey of Health and Development-NSHD) olarak biliniyor. Çalışma şu ana kadar 8 kitap ve 600 makale oluşturacak hacme erişmiş durumda. Çalışma herşeyden önce erken çocukluğun yaşam üzerindeki etkisinin, çok ama çok önemli olduğunu gösteriyor. 2007 yılına kadar çalışmayı yaklaşık 30 yıl boyunca yürüten Michael Wadsworth, “Özetle nereden geldiğiniz, nereye gittiğiniz belirliyor” diyor.

SOSYOEKONOMİK KOŞULLAR NEYİ BELİRLİYOR?

Sosyoekonomik koşulları daha iyi olan ailelerde doğan çocuklar, okulda ve üniversitede daha başarılı oluyorlar, kalp hastalıklarına daha az yakalanıyorlar, formlarını daha iyi koruyorlar, daha keskin bir zihinsel yapıya sahip oluyorlar ve daha uzun yaşıyorlar. Örneğin babası iyi kazanan bir kuru temizlemeci olan David Ward, üniversiteye gidebilme şansına kavuşmuş ve bugün başarılı bir gazeteci. Oysa, babası kendisi beş yaşında iken evi terk eden, ikinci el giysilerle yetinmek zorunda kalan Patricia Malvern, 16 yaşındayken okulunu bırakmak zorunda kalmış; çok istediği halde öğretmenlik mesleğini yapamadığı için bugün büyük üzüntü duyuyor. Bu sonuçlar, 1946 yılına göre bugün çok daha anlamlı. O yıllarda savaştan yeni çıkmış İngiltere’ye hakim olan iyimserlik ortamında, eğitim reformları ve Ulusal Sağlık Hizmetleri’ne (National Health Service – NHS) duyulan güven tamdı; herkes daha iyi bir eğitim ve sağlık hizmeti alacağına inanıyordu. Bu ortam ile bugün İngiltere’de kendini hissettiren karamsarlık arasında çok büyük bir tezat var. Bugün öğrenciler yüksek okul ücret artışlarına tepki olarak ayaklanıyor. Çok büyük bir kesim NHS’in sunduğu sağlık hizmetlerinin yetersizliğinden yakınıyor. Bütçe kesintilerine bağlı olarak kamu hizmetlerinin aksaması insanları mutsuzluğa sürüklüyor. Araştırmanın bugünkü sorumlusu Diana Kuh, bu gelişmeleri son derece kaygı verici buluyor ve torununun üniversite ücretini ödeyebilmek için bugünden tasarruf yapmak zorunda kaldığına dikkat çekiyor.

HASTALIKLAR YAŞAM TARZINA GÖRE EVRİLİYOR

Columbia Üniversitesi’nden epidemiyolog Ezra Susser, “NSHD çalışması, tüm bir kohortu yaşam boyu izleyen tek çalışma. Bu, epidemiyoloji tarihinde bir ilk; hastalıkların neden-sonuç ilişkisine farklı bir bakış açısı getiriyor ” diyor. Hastalıkların, insanların yaşamları boyunca başlarından geçen olayların sonucu olarak evrildiği fikrinin yeşermesinde bu çalışmanın çok önemli bir rol oynadığına inanan Susser, “Bir insanı yaşamı boyunca izlediğiniz zaman, hastalıklarının nasıl ortaya çıktığı konusunda müthiş bir bilgi hazinesine sahip olursunuz” diyor. Şu anda kohort üyeleri, artık yaşlandıkları için yaşam deneyimlerinin yaşlanmayı nasıl yavaşlattığı/hızlandırdığı konusuna da ışık tutuyor. Bu konu, nüfusu giderek yaşlanan ve hastalanmaya yüz tutan İngiltere ve ABD için çok büyük önem taşıyor. 2006-2010 yılları arasındaki veri toplama sürecinin son devresinde kohort üyeleri, günümüzün biyomedikal testlerinin hemen hemen hepsinden geçirildiler.Bu bilgiler, şu anda çalışmaya katılan, işbirliği içinde olan bilim insanları/merkezleri tarafından ayrıntılı bir değerlendirme sürecinden geçiyor. Bazıları obezite veya hastalıkların oluşumunda genlerin, yaşam deneyimleri ile nasıl bir etkileşim içine girdiğini incelerken, diğerleri epigenetik işaretler (erken doğum gibi olayların geride bıraktığı moleküler izler-bunlar gen ifadesini değiştirir) için deneklerin genomunu taramayı planlıyor.

SOSYOEKONOMİK KOŞULLAR VE AKADEMİK BAŞARI

20.yüzyılın ilk birkaç on yılında İngiltere’de doğum oranlarının azalması büyük kaygı yaratıyordu. Nüfus Araştırma Komitesi adı verilen bir kuruluş, aileleri çocuk sahibi olmaktan alıkoyan sosyolojik ve ekonomik nedenleri araştırdı. Bu kurumun başına James Douglas isimli bir doktor getirildi. Savaş sırasında hava saldırıları sonucu ölenler konusunda geniş kapsamlı bir araştırma yürüten Douglas, bugün etik olarak kabul edilemeyecek bir sorgulamayı gerçekleştirdi; 1946 yılında araştırmanın başladığı mart ayında doğum yapmış 13.687 kadınla söyleşi yaptırdı. Douglas bu çalışmanın sonuçlarını 1948 yılında Maternity in Great Britain isimli kitabınla yayımladı. Doğan bebeklerin hayatta kalma oranları ve annenin bakımı konusunda, zengin ve yoksul arasında çok büyük bir uçurum olduğunu ortaya koyan kitap, büyük tartışma yarattı. Douglas, bu çalışmanın kapsamını genişleterek sosyal eşitsizlikleri belgelemeye ve NHS gibi sosyal reformların etksini ölçmeye karar verdi. Bu uğraşlarının sonucunda en parlak çocukların, sosyoekonomik altyapılarına bakılmaksızın “elit” ilkokullarına gitmelerini sağladı. Douglas ayrıca 13.687 çocuk içinden seçtiği 5.362 çocuk ile ilgili sağlık, büyüme ve sosyal yaşantısıyla ilgili bilgileri düzenli olarak topladı. Ve bu çocukların algı düzeylerini 8, 11 ve 15 yaşlarında ölçtü; okuldaki performanslarını sürekli takip etti.

REFAH DEVLETİNE YAKIŞMAYAN SONUÇLAR

Refah devletinin mimarları için bu sonuçlar son derece cesaret kırıcıydı. Orta sınıftan gelen parlak öğrenciler ilkokulu bitirme sınavlarında (11+ olarak nitelenen sınavlar) yüksek puanlar alırken, zeki işçi çocukları onlar kadar başarılı olamıyordu. Douglas, The Home and the School (1964) ve All Our Future isimli kitaplarında bu zeki ancak yoksul aile çocuklarını “İngiltere’nin harcanmış yetenekleri” olarak görüyordu. Bu sonuçlar daha sonra İngiltere’de sınav sonuçlarına bakılmaksızın girilen orta eğitim kurumlarının açılmasının yolunu açtı. 1970’li yıllarda emeklilik yaşına yaklaşan Douglas çalışmalarını yavaşlatmaya başladı. 30’lu yaşlarına süren NSHD denekleri bu zamana kadar eğitimlerini tamamlamış, mesleklerini edinmiş ve sosyal hayatta yerlerini almıştı. Tıbbi epidemiyologlar kohort çalışmasını bir süre rafa kaldırmanın daha doğru olacağına karar verdiler. Ta ki üyeler yeniden ilginç olmaya başlayıncaya kadar. 1979 yılında NSHD çalışmasının yönetimini üstlenen sosyal epidemiyolog Michael Wadsworth, kohort üyelerinin değişen sağlık durumlarının her aşamada ilginç olduğunu ileri sürerek, sağlık taramalarının devam edilmesine karar verdi.

ERKEN ÇOCUKLUK BELİRLEYİCİ

1985 yılında Wadsworth ve ekip üyeleri, doğum kiloları düşük olan kohort üyelerinin erişkin dönemlerinde yüksek tansiyon hastası olma riskinin yüksek olduğunu tespit etti. Bu, bebeğin doğum öncesi ve doğum sonrası gelişiminin erişkin sağlığı üzerindeki önemli etkisine dikkat çeken ilk çalışmalardan biriydi. Bu bağlantı daha sonra Barker Varsayımı olarak isimlendirildi. Epidemiyolog David Barker 1989 yılında doğum kilosu ile ileri yaşlardaki sağlık durumları arasındaki bağlantıyı ortaya çıkartan analizlerleriye tanınıyor. Barker’a göre bir bebek ne kadar zayıf doğarsa ileri yaşlarda kalp hastalığına yakalanma riski o kadar fazladır. NSHD kaynaklı analizler de bu bağlantıyı destekler doğrultuda. Bu bağlantılar diyabet, obesite, kanser ve şizofreni gibi hastalıklarda da geçerli görünüyor.

 

 CUMHURİYET BİLİM TEKNOLOJİ EKİ


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:03 Şubat 2012

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.