Meme kanserinde depresyon tedaviyi zorlaştırıyor!

Meme kanseri denilince akla ilk hastalığın fiziksel boyutları geliyor.

Oysaki hem hastayı hem de çevresindeki bireylerin psikolojisini derinden etkileyen meme kanseri,  kronik stres, kaygı ve depresyona yol açıyor. Uzmanlar, tıbbi ve psikolojik tedavinin birlikte yürütülmesinin bireyin sağlığına kavuşmasında büyük etki yarattığını söylüyor.

Üsküdar Üniversitesi Feneryolu Polikliniği’nden Psikiyatrist Yrd. Doç. Dr. Birim Sungu Talu, depresyonun meme kanserinde ölüm oranlarını ciddi oranda etkilediğini belirterek, “Yapılan çalışmalar depresyon belirtileri olan kadınların olmayanlara göre kanserden ölüm hızının 26 kat, majör depresyon tanısı konan grubun ise 39 kat arttığını göstermiştir” diyor.

Hastalığın tedavi sürecinde negatif duyguların yaşanmasının kaçınılmaz olduğunu anlatan Yrd. Doç. Dr. Birim Sungu Talu, “Ancak bu negatif duygular kişinin kendisi için iyi olan şeyleri bırakması, kötü olan şeyleri yapmasına sebep olabilir. Daha seyrek ve besin değeri olmayan şeyleri yemek, uyku düzeninin bozulması, egzersizden vazgeçmek, aile ve arkadaşlardan uzaklaşmak, kendini yatıştırmak amacıyla sigara, kafein gibi maddelerin miktarını arttırmak, var olan durumu daha da güçleştirir” diye konuşuyor.

Depresyon tedaviyi zorlaştırıyor!

Talu, depresyonun; uyum sağlamayı, tedaviden faydalanmayı, sosyal destek almayı zorlaştıran çok önemli bir faktör olduğunu ve kimi zaman hastanın tedaviyi reddetmesine, önerilen cerrahi ya da ilaç tedavilerini bırakmasına sebep olabileceğini söylüyor.  Hastalığın farklı safhalarında farklı duyguların dışarıya vurulmasının gerçek duyguların yansıtıldığı ya da duygusal anlamda hastalıkla iyi baş edildiği anlamına gelmeyeceğini de ifade eden Talu, hastaların yaşadığı duyguları ise şöyle aktarıyor:

“Sevdiklerinin önemli zamanlarını görememek, onların yanında olamamak duygusu belki de hastalığı yaşayan kişiyi duygusal açıdan en fazla izole eden duygudur. Her yapılan kontrolde, yenilenen tetkikte, sonuçları beklerken bu duygu yenilenir. Bu duyguları aileyle, eşlerle, çocuklarla konuşmak en zorudur. Yaşamla ilgili her türlü kararı almak zorlaşır. Bedensel uyaranlara hassasiyet, en ufak bir ağrı, karıncalanma, uyuşmanın yeni bir kanseri çağrıştırması, yenileme kaygısı, korkusu ile yaşamak en zor olanıdır. Tanıyı ilk öğrendikten sonra ‘neden ben’ sorusu, tedavi sırasında edinilen arkadaşların kaybıyla ‘neden ben değil’ sorusuna dönüşebilir. Böylece bir yandan kendi yasını tutarken başkalarının da yası tutulmaya başlanır.”

Psikolojik yardım, tedavinin parçası olmalı

Meme kanseri tedavisinde psikolojik yardımın tedavinin bir parçası olmasının önemine vurgu yapan Yrd. Doç. Dr. Birim Sungu Talu, bu konuda nasıl yol alınması gerektiğini ise şöyle özetliyor:

“Yardım hedefinde öncelikle amaç; fiziksel, duygusal, yaşamla ilgili değişikliklerle baş etme yollarının öğretilmesidir. Hastanın tıbbi tedavilerle ve sonuçlarıyla baş etme stratejilerini öğrenmesi de sağlanmalıdır. Doğru tedaviyi seçmek, tedavide aktif rol almak, kendisi için en doğrunun ne olduğu konusunda karar vermek psikolojik destek ile sağlanabilir. Kemoterapi gibi uygulamalarda relaksasyon, kendi kendine hipnoz, imaginasyon gibi teknikler var olan tıbbi tedavinin yan etkilerinin azalmasına yardımcı olabilir.”

“Birçok insan için çocuklarına bu durumu anlatmak ya da eşlerin hastalığa verdiği tepkileri karşılama yollarına yardımcı olmak bile çok şeyi değiştirebilir” diyen Talu, stres, kaygı ve depresyonun nasıl kontrol edilebileceği, hastalık nedeniyle yaşanan yas, korku, diğer duyguların açığa çıkarılmasına yardım etmenin cerrahi ve ilaç tedavileri kadar elzem olduğunu vurguluyor.

Hastalığın tekrarlama korkusu mutlaka çalışılmalı

Metastatik meme kanserinde depresyon belirtilerinin azaltılmasının daha uzun yaşam beklentisi ile ilişkili olduğuna da değinen Talu, bu konuda yapılan bir çalışmanın sonuçlarını da şöyle aktarıyor:

“Meme kanseri hastaları ile yapılan grup terapilerini değerlendirmek için yapılan bir çalışma terapilere katılan grubun meme kanserinden ölme riskinin %56, yineleme riskinin ise %45 azaldığını göstermiştir. Bu nedenle hem bireysel hem de grup terapilerine psikolojik tedavilerde yer verilmeli. Meme kanserinin tedavisi, psikolojik tedavinin de katılmasıyla tam ve doğru yapılabilir.”

Duygusal iyileşme, fizikse iyileşmeden daha uzun sürüyor

Psikolojik tedavinin tıbbi tedavi sona erdikten sonra da devam etmesi gerektiğini belirten Talu, bunun nedenini ise “Tıbbi tedavi sona erdiğinde bile psikolojik tedaviler sona erdirilmemeli. Çünkü çoğu kez duygusal iyileşme, fiziksel iyileşmeden çok daha uzun sürüyor. Sosyal çevre her şeyin bir an evvel normale dönmesi konusunda baskı yapsa da meme kanseri atlatmış olan insanların edinilen tecrübeler ve yeni beden imajı ile yeni bir kendilik algısı oluşturabilmeleri açısından zamana ihtiyaçları vardır” diyerek açıklıyor.

Eşler de psikolojik destek almalı

Hastalık sürecinde eşlerin yalnızlaştığına da değinen Talu, bunu ise şöyle anlatıyor:  

“Eşlerin canını acıtırım endişesiyle yakınlaşmaması, cerrahi ya da diğer tedaviler sonrası yorgunluğu eş reddi olarak anlayan eşler de yalnızlaşır. Tüm bunların sonucunda aslında en fazla ihtiyaç duyulduğu zamanlarda iki taraflı fiziksel, duygusal, cinsel yakınlıktan kaçınılır. Yeni yakınlaşma yollarını bulmak zordur. Cerrahi müdahaleler sonrası bedensel algıda bozulma yakınlaşmayı daha da zorlaştırır. “

Depresyon ve duygu durum bozukluklarının meme kanseri olan kadınların eşlerinde %40 daha fazla görüldüğünü aktaran Talu, bu nedenle yalnız hasta olan bireyin değil bu süreçten en çok etkilenen eşlerin de psikolojik yardım alması gerektiğini söylüyor. 


Paylaş

Görüntülenme:
Güncellenme Tarihi:15 Ekim 2016Yayınlanma Tarihi:14 Ekim 2016

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.