Hayali ilişkisellerden misiniz?

Nesnesi var kendisi yok, ilişikte değil ilişkisel yaşamak..

Koşullarımız değil koşullandırmalarımız bizi ya özgürleştirir ya mahkûm eder…
İlişkilerde erkek, kadın, anne, baba, eşler, çocuklar, arkadaşlar kimlik gelişimini tamamlamış mıdır?
Peki, tamamlandıysa neden yeni kuşak bu kadar kimlikli hayali ilişkisel?
Peki, tamamladıysa neden eski kuşak buna çabuk uyum sağladı? Değişti!
Yoksa zaten öyle miydi?
Şimdilerde her türlü ilişkiyi yüzeysel, örtülü yaşamak ve ilişki sorumluluğunu almamak diye bir şey var!
Hiçbir sorumluluk almamak için, hiçbir başlangıca ya da karara imza atmayan, adım atmayan söz söylemeyen değişime uğramış bir eski kuşak ve buna eşlik eden bir yeni kuşak yetişmeye devam ediyor.
Sebepler gerçekleşmeden sonuçlar olmaz. Bir olayın, durumun sebebi ve sonucu birlikte değişir. Basit bir matematik kuralı x değişirse y de değişir.
Değişir de bizlere bu sorumlulukları aktaramayan, belletemeyen ebeveynlerimiz mi? Biz miyiz sorumluluk almayan…
Hatırlayın çocukluğumuzda koşup da düştüğümüzde ve dizimiz kanadığında ne yaptı annemiz babamız; yere vurdular, taşa vurdular ve dediler ki “tu al sana al sana”.
Yani dediler ki sen yere düştün, dizin parçalandı ama bu senin hatan değil. Bu neye yol açtı; çocukluğumuzdan bu yana yaptığımız her şeyin sorumluluğunu almamaya!
Yani bizlere yaşadıklarımızın sorumluğunu almayı değil suçlamayı öğrettiler.
Yani çocukluğumuzdan itibaren bizlere yaşadığımız şeyin sorumluluğunu almayı değil yaşadığımız şeyi suçlamayı öğrettiler. Hâlbuki sorumluluk almak kendini gerçekleştirmekti!
Yaşamın zorluklarından kaçmaktır sorumluluk almamak… O sorumluluğu almazsan hiçbir durumu göremez ve değiştiremezsin.
Birinde söylenmek ve şikâyet etmek diğerinde sazı eline almak vardır. İnisiyatif almak… Sahiplenmek… Yola çıkmak… Vira bismillah demek… Haydi, hayırlısı demek…
Seçimlerimiz bize aittir, biz değiştirmediğimiz ve sorumluluğunu almadığımız için sonuçlar katlanılmaz olur.
Peki, iflas etmek seçim midir? Sonuç mudur?
Üniversite sınavını kazanamamak seçim midir sonuç mudur?
Sevgilinizin sizi terk etmesi! Ayrılmak!
Yaşadığınız ilişkinin gizli kalmasının istenmesi!
İlan edilmeyen, gizli ilişkiler yaşamak!
Sadece sex partneri olmak!
Annenize sarılamamak!
Babanızla iki sözü bitiremeden tartışmak!
Karınıza katlanamıyorum sana demek!
Kocanızın bitmeyen iş toplantıları!
Vapuru kaçırmak peki!
Babanızın istediğiniz telefonu almaması peki!
Ya da istediğiniz arabayı almaması!
Akşam en geç onda evde olmak!
Koşullarımız değil koşullandırmalarımız bizi ya özgürleştirir ya mahkûm eder.
Sevgi hedefinin nesnesi ne olursa olsun istenilen şeyi elde etmek değil; onaylanmak, güvende hissetmek, sevgi dilini kullanmaksa özgürleşirsin…
Sorumluluk mu? Özgürlük mü?
Ne zaman özgür oluruz biliyor musunuz? Sorumluluk aldığımızda..
Özgürlük duygumuz yoksa sorumluluk duygumuz da yoktur…
Bunların tamamı da oluşturduğumuz sosyal algıdandır ki bu da bilişsel bir süreçtir. Bu süreçte güzel ya da kötü izlenim oluşturmak bizim elimizde. Ama sonuçlar tutumlarımızın doğası gereğidir. Öyleyse tüm sevgileri ve sonuçları ve ilişkileri tutumlarımızın doğurduğunu hesap edersek hayali ilişkisellikten öte olalım…İlişikte değil ilişkisel yaşayalım..
Sevgililer günü, sevgi günü, aşk günü ve bunların haftaları kutlu olsun bakalım..
Dilek ÖZDEMİR, @e-psikiyatri

 


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:17 Şubat 2017

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.