Bağımlı mısınız?

ABD’nin resmi sağlık örgütü NIDA (National Institute on Drug Abuse) Başkanı Nora D. Volkow’ün ifadesi ile alkol, nikotin ve yasadışı maddelerin suistimali ve bağımlılığı Amerikalılara yılda yarım trilyon doların üzerinde bir maliyet yükü getiriyor.

BİRİNCİ BÖLÜM

YAZARI: NEVZAT TARHAN

BAĞIMLILIKTA ESKİ VE YENİ YAKLAŞIMLAR

GİRİŞ

ABD’nin resmi sağlık örgütü NIDA (National Institute on Drug Abuse) Başkanı Nora D. Volkow’ün ifadesi ile alkol, nikotin ve yasadışı maddelerin suistimali ve bağımlılığı Amerikalılara yılda yarım trilyon doların üzerinde bir maliyet yükü getiriyor. Yasadışı madde ve alkol suistimali her yıl yüz binin üzerinde Amerikalının ölümüne yol açarken, tütün kullanımı tahmini olarak dört yüz elli bine yakın ölümle ilişkilendiriliyor. Modern zamana dair bu bilgiler, alkol ve madde kullanımının maddi ve manevi açıdan nelere mal olduğunu apaçık gösteriyor. Bu nedenle alkol ve madde kullanımının doğru ele alınması ve önlenmesi giderek daha fazla önem kazanıyor.

Alkol ve madde kullanımının tarihi neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. Tarihteki her medeniyet veya din alkol ve madde kullanımına farklı bakış açıları geliştirmiştir. Fakat modern dönemde bakış açısı bilimsel eksene oturmuş ve özellikle beyne ilişkin modern keşifler, madde bağımlılığı ile ilgili anlayışı kökten değiştirmiş, problemi daha etkin bir biçimde ele almamıza olanak sağlamıştır.

  PROF. DR. NEVZAT TARHAN

YANLIŞ İNANIŞLAR DEĞİŞTİ

Geçtiğimiz yüzyılın büyük bir kısmında, madde suistimali üzerinde çalışan bilim adamları bağımlılığın doğasına ilişkin güçlü mitlerin ve yanlış kavramların gölgesinde kalmış durumdaydılar.

1930’larda bağımlılık davranışı bilimsel olarak tetkik edilmeye başlandığında, madde bağımlısı kişilerin ahlâken kusurlu ve irade gücünden yoksun oldukları düşünülüyordu. Toplumun madde suistimaline gösterdiği tepkiler bu görüşler doğrultusunda şekillenmişti. Alkol veya madde kullanımı bir sağlık problemi olmaktan çok, ahlâki bir zaaf olarak değerlendiriliyordu. Koruyucu ve tedavi edici eylemler değil, cezai yaptırımlar ön plandaydı. Günümüzde bilim sayesinde, madde suistimaline ilişkin tepkilerimiz ve görüşlerimiz köklü bir değişime uğradı.

Bilimsel araştırmalar neticesinde, bağımlılığın hem beyni hem de davranışı etkileyen bir hastalık olduğu artık bilinmektedir. Son yıllarda hız kazanan çalışmalarla, biyolojik ve çevresel pek çok faktör belirlendi ve hastalığın gelişimine ve ilerlemesine etki eden genetik varyasyonlar araştırılmaya başlandı. Bilim adamları bu bilgileri, madde suistimalinden ölümleri aşağı çekecek, etkin korunma ve tedavi yaklaşımları geliştirmek için kullanmaktadırlar. Gelecekte muhtemelen bağımlılık yerine ödül eksikliği sendromu tanısı daha çok kullanılacaktır.

Bu ilerlemelere rağmen, günümüzde pek çok kişi insanların neden madde bağımlısı ve sanal bağımlı olduklarını veya bağımlılığın, maddenin ve sanal dürtülerin suistimalini destekleyecek şekilde beyni nasıl değiştirdiğini anlamlandıramamaktadırlar.

TARİHTE BAĞIMLILIK

Uyuşturucu sevgisi tarih kadar eskidir. Antikçağdan beri insanlar bilinçlerini değiştirmek için bitkileri kullanmışlardır. Öyle ki, Greklerde “Dionisos”, Romalılarda “Bacchus” diye bilinen içki tanrısı inanışları mevcuttu. M.Ö. 2737 yılında Çin İmparatorunun Şifalı Bitkiler Tarifi kitabında esrarın adı geçmektedir. Bugün de Ekvator’da Jivaro yerlileri doğaüstü güçlerle bağlantı kurmak için bilinç değişikliği yapan bitkileri kullanmaktadırlar.

Bağımlı mısınız?

Hatta hayvanlar bile doğadaki ilaçları arayıp bulmaktadır. Örneğin; keçiler ve atlar, Teksas çöllerinde yetişen halüsinojen (hayal gördürücü) meskalin içeren otları yerler. Bazı kuşların mayalanmış bitki yiyerek keyifle uçtuklarını söylemek de abartılı olmaz.

YAĞMURDAN KAÇARKEN DOLUYA TUTULMAK

İnsanlar ruh durumlarını desteklemek için, kendilerini daha özgür hissetmek için, bazı duygularını ve korkularını bastırmak veya bunlardan kaçmak için, özlemini çektikleri ruh haline ulaşmak için, hatta eşlerinin saldırganlığından kurtulmak için alkol veya maddeye sığınırlar. Depresyonda çıkış bulamayan bireyler, “İnkıbaz-ı elemi müshil-i meyhane çöker” (Üzüntünün katılığını, darlığını, meyhanenin yumuşaklığı, gevşekliği giderir) diyerek daha çok alkol ve madde kullanımına yönelir, yağmurdan kaçarken doluya tutulurlar.

Günümüz insanlığında hasta toplum (sick society) sınırları hızla ilerlemektedir. Bireyin ve toplumun daha özgür ve daha zengin olurken aynı zamanda neden bağımlı olduğu da bilinmelidir. Bütün dünyada alkol ve madde tüketiminin hızla artması, yasal önlemlerin yetersiz kalması sebebiyle bireyin kendi başına mücadele etmesini gerektirir. İnsanların, sorunlarına çare olacak daha gerçekçi yollar bulmaları için kendilerini ve bağımlılığı tanımaları gerekir.

Özellikle son çeyrek yüzyılda gençler arasında alkol ve madde kullanımının artması, üstelik internet, seks, kumar, toplama, biriktirme gibi alışkanlıkların bağımlılığa dönüşmesi, insanlığın geleceğini düşünenleri yeni projeler geliştirmeye itmektedir. Madde kötüye kullanımı ayrıca işgücü kaybı, üretim kaybı, tıbbi harcamalara sebep olma, suça yöneltme ve trafik kazalarına yol açma gibi görünümleriyle de ciddi bir psikososyal sorun olarak önümüzde durmaktadır. Maddenin kullanımı belli bir süreç içerisinde istismarına; yani bireyin psikolojik ve sosyal yönden uyum sorunları yaşamaya başlamasına, daha sonra da madde bağımlılığına; yani fiziksel yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Böylece gittikçe kötüleşen bir tabloyla karşı karşıya kalınmaktadır.

MADDE KULLANIMININ BAZI ZARARLI SONUÇLARI

Rahimde legal veya illegal maddelere maruz kalan bebekler prematüre ve düşük kilolu doğabilirler. Bu madde maruziyeti çocuğun entelektüel gelişimini yavaşlatabilir ve yaşamının ileriki yıllarında davranışlarını etkileyebilir. Madde kullanan adolesanlar (ergenler) çoğu zaman akademik yönden başarısız olur ve okuldan atılırlar. Madde suistimal eden erişkinler net düşünme, hatırlama ve dikkati verme konusunda problem yaşarlar. Madde suistimallerinin sonucu olarak sosyal davranışları yetersiz kalabilir, iş performansları ve kişisel ilişkileri bundan zarar görür. Ebeveynlerin madde kullanması çoğu zaman kaotik, stresli ev ortamlarına ve çocuk ihmal veya suistimallerine yol açar. Bu tarz durumlar çocukların sağlığını ve gelişimini olumsuz etkilediği gibi, bir sonraki neslin madde suistimaline de zemin hazırlayabilir.

 

BEYİN VE BAĞIMLILIK

BAĞIMLILIK MI ÖDÜL EKSİKLİĞİ SENDROMU MU?

Bağımlılık, zararlı sonuçlarına rağmen, dürtüsel olarak madde veya sanal alıştırıcı arayışı ve kullanımı ile karakterize, nüksedici, kronik bir beyin hastalığı olarak tanımlanır. Bağımlılık, bir beyin hastalığı olarak düşünülür, çünkü maddeler ve sanal alıştırıcılar beynin yapısını ve işleyiş tarzını değiştirmektedir. Bu beyin değişiklikleri uzun süreli olabilir, zararlı davranışlara yol açabilir. Beynin ödül ihtiyacı davranışları etkilerken, beklentiler ve davranışlar da beynin ödül ihtiyacını etkilemektedir.

Yapılan araştırmalarda içki ve sigara bağımlılığı dışında kumar, alışveriş, spor, siberseks ve teknolojinin de beyinde bağımlılık oluşturduğuna dair veriler bulunmuştur. Beyin mekanizmaları içinde “ödül ceza sistemi” temel sorumlu sistem olarak artık bilinmektedir. Bilimsel çalışmalar, bu tür davranışların beyindeki ortak haz ve zevk alanlarının kimyasalı dopamin salgısı ile doğrudan ilişkisini doğrular niteliktedir.

İNSAN BEYNİNİN ÖDÜL CEZA SİSTEMİ

Beyin, milyarlarca sinir hücresinden (nöron) oluşan bir iletişim merkezidir. Nöron ağları, spinal kolon ve periferal sinir sistemi içerisindeki farklı yapılara, ileri geri mesaj aktarımında bulunur. Bu sinir ağları hissettiğimiz, düşündüğümüz ve yaptığımız her şeyi koordine ve regüle eder.

İnsan beyni vücuttaki en karmaşık organdır. Yaklaşık bin üç yüz gram ağırlığındaki bu gri ve beyaz madde tüm aktivitelerin merkezinde yer alır. Araba sürmek için, bir yemekten zevk alabilmek için, bir sanat eseri ortaya koymak için ve günlük aktivitelerden keyif alabilmek için ona ihtiyaç duyarız. Kısaca, beyin, temel vücut fonksiyonlarını düzenler; yaşananları yorumlama ve tepki verme fonksiyonunu üstlenir ve duygu, düşünce ve davranışları şekillendirir.

Beyin, ekip halinde çalışan pek çok kısımdan oluşur. Spesifik fonksiyonların koordinasyon ve yürütülmesinden farklı beyin bölgeleri sorumludur. Madde ve sanallar, hayatı idame ettirici fonksiyonlar için gerekli olan önemli beyin bölgelerini etkileyebilir ve dürtüsel madde ve sanal suistimalini tetikleyebilir.

Madde ve sanal suistimalinden etkilenen beyin bölgeleri:

  • Beyin sapı: Kalp hızı, nefes alma ve uyuma gibi yaşamsal öneme sahip temel fonksiyonları kontrol eder.
  • Limbik sistem: Beynin ödül devresini içerir. Haz alma becerimizi düzenleyen ve kontrol eden bir dizi beyin yapısını birbirine bağlar. Zevk alma, yemek yeme gibi varlığımızı devam ettirmemizde önem taşıyan eylemleri tekrar etme konusunda bizi motive eder. Bu eylemleri gerçekleştirdiğimizde ve drog kullanımında limbik sistem aktive olur. Ayrıca, gerek pozitif gerekse negatif başka duyguların algılanmasından limbik sistem sorumludur. Bu da pek çok ilaç ve maddenin mizaç değiştirici özelliklerini açıklar.
  • Serebral korteks: Spesifik fonksiyonları kontrol eden alanlardan oluşur. Farklı alanlar duyulardan gelen bilgileri işler, görmeyi, hissetmeyi, işitmeyi ve tatmayı mümkün kılar. Korteksin ön kısmı olan frontal korteks veya önbeyin, beynin düşünce merkezidir. Düşünme, planlama, problem çözme ve karar alma kabiliyeti kazandırır.

 

BEYİN NASIL İLETİŞİM KURAR?

  • Nörondan nörona

Beyindeki her sinir hücresi elektriksel impulslar şeklinde mesaj alır ve iletir. Sinir hücresi mesajı alıp işledikten sonra, bunu diğer nöronlara gönderir.

  • Nörotransmiterler—Beynin kimyasal habercileri

Nöronlar arasındaki mesajlar nörotransmiter adı verilen kimyasallar aracılığı ile taşınır. (Bunlar nöronlar arası mesajları iletirler.)

  • Reseptörler—Beynin kimyasal alıcıları

Nörotransmiter reseptör adı verilen, alıcı hücre üzerindeki özel bir bölgeye bağlanır. Nörotransmiter ve reseptörü adeta “anahtar ve kilit” şeklinde çalışır. Bu spesifik mekanizmada, her reseptör ancak doğru nörotransmiter türüyle etkileşime geçtikten sonra uygun mesajı iletir.

  • Taşıyıcılar—Beynin kimyasal geri dönüştürücüleri

Nörotransmiter salgılayan hücrede yerleşmiş olan taşıyıcılar, bu nörotransmiterleri geri dönüştürürler (Örneğin, onları kendilerini salgılamış olan hücreye geri döndürürler), böylece nöronlar arası sinyali keserler.

 

BEYNİN ÖDÜL (DOPAMİN) YOLLARI

“Frontal korteks, nucleus accumbens, ventral tegmental bölge”, bu beyin devreleri gıda, müzik ve sanat gibi doğal ödüller için önemlidir. Tipik olarak, dopamin gıda gibi doğal ödüllere cevaben artar. Suistimal edilen tüm maddeler ve sanallar, dopamin yükleyerek beynin ödül sistemini hedefler. Bu bilgiye son destek, birçok fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRG) çalışmasından gelmiştir. İnsanlar üzerine yapılan bu çalışmalarda, hatırlatıcı ile indüklenen nikotin, alkol, kokain, opiyatlar ve çikolata aşermesinin, ön singülat girus ve beynin diğer frontal-lob alanlarında metabolik aktiviteyi artırdığı tespit edilmiştir. Bu bulgu, bir aşerme-oluşum sisteminin varlığını düşündürür. Örneğin; Hyun-Kook Lim ve Kore Tıp Fakültesi’nden meslektaşları yakın zamanda nikotinin bu sistemi baskıladığına dair bir kanıt bulmuşlardır. Araştırmacılar, önceki madde sigara bile olsa madde tatbikinin insanlarda hatırlatıcı-indüklenmiş aşermeye eşlik eden, bölgesel beyin aktivasyon sistemini bloke edebildiğini ortaya koymuşlardır. Böylece sigaranın madde kullanımını tetiklediğine dair önemli bir kanıt ortaya koyulmuştur.

DOPAMİN NEDİR?

Dopamin, merkezi sinir sisteminin hormon düzenlemesinde önemli rol oynayan bir kimyasaldır. Cinsiyet ve büyüme hormonlarına etkisi bilinmektedir. Depresyonda olan kişinin beyninde serotoninle birlikte dopamin salgılaması da azalmaktadır. Haz duygusu ile ilgili olan dopamin ve mutluluk duygusu ile ilgili olan kimyasal serotonin arasında yatay bir ilişki vardır. Dopamin eksikliği aslında ödül eksikliği anlamına gelir.

Uykusuz kalan kişilerde beyin, savunma olarak dopamin salgılamasını artırır. (Presinaptik reseptör duyarlılığı azalır, negatif geribildirim kalkar ve dopamin salgılanır.) Bunun nedenle uykusuzluk depresyonu azaltırken, mani türü akıl hastalıklarını tetikleyebilir. Aynı mekanizma madde bağımlılığında da zevk duygusu ile ilgili bu kimyasalın salınımını artırarak önemli rol oynar.

Madde kullanımının kesilmesi durumunda ortaya çıkan titreme gibi belirtiler, parkinsonlu hastalarda görülen bozulmalara benzer. Parkinson dopamin sistemi nöron (sinir hücresi) hasarı ile ilgilidir. Yapılan çalışmalar, kronik alkol kullanımında beyinde dopaminerjik sistemin faaliyetinin yavaşladığını göstermektedir. Dopamin salınımının alkol kullanımı başlangıcında artarken uzun kullanımda azalması, alkolün histotoksit (zehir) etkisini göstermektedir.

DOPAMİN VE HAZ ALMA

Normal şartlarda beyin sabit seviyede dopamin üretir, dopamin alıcılarının (reseptör) sadece bir bölümü devreye girer. Madde kullananlarda ise, beyinde dopamin üretimi büyük ölçüde artar ve alıcıların tümü devreye girer.

New York’taki Brook Hava Ulusal Laboratuarı’nda beyin mekaniği, görüntüleme yöntemleri ile belirlenmeye çalışılmaktadır. Haz alma sürecinde temel güç olarak dopamin kimyasalı üzerinde durulur. Bu laboratuardan elde edilen bilgilere göre, acı ve hazla ilgili bilginin bir hücreden diğerine sıçraması için bu kimyasal gereklidir. İşte bağımlılarda, bu kimyasalın beyinde üretimi ileri derecede artar. Kişi maddeyi aldığında kendisini çok zinde hisseder ve beyin burada yanılır. Bu yanılmaya karşı kendisini korumaya alan beyin, alıcı sayısını azaltır. Böylece kullanıcının ruh durumu, ilacı almadan önceki ruh durumuna göre daha kötü olur ve bağımlılığa neden olan geribildirim başlar. Dopamin alıcıları sürekli devreden çıktığından dolayı madde kullanıcıları aynı etkiyi yakalamak için sürekli dozu artırırlar (tolerans gelişimi), böylece bağımlılığın ilk adımı atılmış olur.

Madde kullanan kişiler bir süre sonra bırakın daha mutlu olmayı, artık kendilerini sadece normal hissetmek için bile uyuşturucu almak zorunda kalırlar.

ALKOL VE OPİYAT SİSTEM (BEYİN MORFİNLERİ)

Neşelilik, motor canlanma, ateşin düşmesi, ağrının azalması gibi işlevlerle ilgili beyin hormonu, endorfindir. Kan plazmasındaki endorfin seviyesi ile alkol bağımlılığı arasındaki ilişki, bu maddenin ölçümü ile alkol bağımlılığı tanısı koymanın mümkün olabileceği tezini doğrulamaktadır. Alkolün uyarıcı etkisinde bu sistemin rolü olduğu görülmektedir.

Bilindiği gibi sporda ve beden egzersizleri esnasında da endorfin hormonu salgılanır. Bunun için spor esnasında kişi ağrı duymaz ve zevk alır. Ağrılar egzersiz bittikten sonra, vücut soğurken başlar.

MADDE VE SANAL ALIŞKANLIKLAR BEYİNDE NASIL ÇALIŞIR?

Maddeler, kimyevi uyarıcılardır. Sanal alışkanlıklar beyinde iç kimyevi madde salgılatarak, madde kullanımıyla aynı etkiyi sağlar. Beynin iletişim sisteminin içine girerek çalışır ve sinir hücrelerinin bilgiyi iletme, alma ve işleme tarzına müdahale ederler. Marihuana (esrar) ve eroin gibi bazı maddeler, kimyasal yapıları doğal bir nörotransmiterin yapısını taklit ettiği için nöronları aktive edebilir. Bu yapısal benzerlik reseptörleri “aldatır” ve maddelerin sinir hücrelerine kenetlenip onları aktive etmesine izin verir. Her ne kadar bu maddeler beyin kimyasallarını taklit etseler de, doğal bir nörotransmiterle aynı şekilde sinir hücrelerini aktive etmezler ve network boyunca anormal mesajların iletilmesine yol açarlar.

Amfetamin veya kokain gibi başka maddeler, sinir hücrelerinin oldukça fazla miktarda doğal nörotransmiter salgılamasına yol açabilir veya bu beyin kimyasallarının normal geri dönüşümünü engelleyebilir. Bu aksaklık yüzünden oldukça amplifiye edilmiş yani yükseltilmiş olan mesaj en sonunda iletişim kanallarını bozar. Etki farkı, kulağa fısıldamayla mikrofona bağırma arasındaki farka benzetilebilir.

DROGLAR BEYİNDE HAZ OLUŞTURMAK İÇİN NASIL ÇALIŞIR?

Tüm suistimal drogları, devreyi hareket, emosyon, biliş, motivasyon ve haz hislerini düzenleyen, beyin bölgelerinde mevcut olan bir nörotransmiter dopaminle yükleyerek, madde ve sanal alışkanlıklar gibi doğrudan veya dolaylı olarak beynin ödül sistemini hedefler. Bu sistemin bozulması, doğal davranışları ödüllendiren, aşırı uyarımı öforik yani neşe veren etkiler oluşturur. Bu etkilerin arayışına giren kullanıcılar davranışlarını tekrarlamayı öğrenirler.

BEYNİN HAZ DEVRESİNİN UYARIMI MADDE KULLANIMINA DEVAM ETMEMİZİ BİZE NASIL ÖĞRETİR?

Beynimiz, hayatı idame ettirici aktiviteleri, haz veya ödülle ilişkilendirerek tekrarlamamızı sağlayacak şekilde programlanmıştır. Bu ödül devresi ne zaman aktive olsa, beyin hatırlanması gereken önemli bir şey olduğunu kaydeder ve hakkında düşünmeksizin onu tekrar tekrar yapmayı bize öğretir. Suistimal drogları aynı devreyi uyardıkları için, biz de aynı şekilde drogları suistimal etmeyi öğreniriz.

MADDELER NEDEN DOĞAL ÖDÜLLERDEN DAHA FAZLA BAĞIMLILIK YAPAR?

Bazı suistimal drogları, doğal ödüllerin salgıladığı dopamin miktarının 2 ila 10 katını salgılayabilir. Kimi durumlarda, bu neredeyse anında oluşur (droglar sigara olarak içildiğinde veya enjekte edildiğinde olduğu gibi) ve etkisi doğal ödüllerin oluşturduğu etkiden çok daha uzun sürelidir. Sonuçta beynin haz devresi üzerinde oluşan etkiler, yemek yeme gibi doğal olan ödüllendirici davranışların oluşturduğu etkileri gölgede bırakır. Sanal bağımlılık dediğimiz davranışsal bağımlılık, bu nedenle çok uzun süren kullanımlarda madde etkisine yaklaşan ödül gücüne ulaşır. Bu tarz güçlü bir ödülün etkisi insanları sık sık madde kullanmaya yöneltir. Bilim adamlarının, madde suistimalinin oldukça iyi öğrendiğimiz bir şey olduğunu söylemeleri bu yüzdendir.

MADDEYİ KULLANMAYA DEVAM EDERSENİZ BEYNİNİZE NELER OLUR?

Sesi çok açık olan bir radyoyu kıstığınızda olduğu gibi, beyin şiddetli dopamin (ve başka nörotransmiterlerin) yükselmesine daha az dopamin üreterek veya sinyal alabilen ve iletebilen reseptör sayısını azaltarak adapte olur. Sonuç olarak, drog suistimalcisinin beyninin ödül devresi üzerinde dopaminin oluşturduğu etki anormal derecede düşebilir ve herhangi bir hazzı yaşama becerisi azalır. Kişinin uzun süreli madde kullanımı sonunda kendisini bitik, ölü ve depresif hissetmesi bu yüzdendir. Daha önce kendisine zevk veren şeylerden haz alamaz olur. Artık maddeleri sadece dopamin işlevini normale döndürmek için almak zorundadır. Bu noktadan sonra kişiler, dopamin yükselmesi (tolerans olarak bilinen bir etki) oluşturmak için, ilk aldıklarından daha fazla miktarda madde kullanmak zorunda kalır.

UZUN SÜRELİ MADDE KULLANIMI VEYA SANAL ALIŞTIRICI BEYİN DEVRELERİNİ NASIL ETKİLER?

Tolerans gelişiminde rol oynayan aynı tarz mekanizmaların, uzun vadede beyin sağlığını önemli ölçüde bozma potansiyeli ile birlikte, en sonunda nöron ve beyin devrelerinde ciddi değişikliklere yol açabildiğini biliyoruz. Mesela, glutamat, ödül devresini ve öğrenme becerisini etkileyen bir başka nörotransmiterdir. Optimal glutamat konsantrasyonu madde suistimali ile değişime uğradığında, beyin bilişsel fonksiyonda bozulmaya yol açabilen bu değişimi telafi etmeye çalışır. Benzer şekilde, uzun süreli madde suistimali, alışkanlık ve bilinçdışı hafıza sistemlerinde adaptasyonları tetikleyebilir.

Zihinsel şartlanma, bu tarz öğrenmenin bir örneğidir. Bu şekilde çevresel hatırlatıcılar madde deneyimi ile ilişkilendirilmeye başlanır. Kişi daha sonra bu hatırlatıcılara maruz kaldığında, maddenin veya sanal alıştırıcının kendisi mevcut olmasa bile, kontrol edilemeyen aşermelere yakalanabilir. Bu öğrenilmiş “refleks” oldukça güçlüdür ve yıllarca süren kesilme sonrası bile ortaya çıkabilir.

SUİSTİMALLE BİRLİKTE BEYİNDE BAŞKA HANGİ DEĞİŞİKLİKLER OLUŞUR?

Suistimal maddesi veya sanal alıştırıcıya kronik maruziyet, davranışı kontrol eden (özellikle madde suistimaliyle ilgili davranış) kritik beyin yapılarının etkileşimini bozabilir. Devam eden suistimal, tolerans veya etki oluşturmak için daha yüksek dozaj ihtiyacına yol açabildiği gibi, kişiyi dürtüsel olarak madde arayışına ve kullanımına yönelten bağımlılığa da sebep olabilir. Madde bağımlılığı kişinin özdenetimine ve sağlıklı kararlar alma becerisine sekte vurur.

MADDE BAĞIMLILIĞI TEDAVİSİNE İLİŞKİN BULGULAR

Nora Volkow ve arkadaşlarının, kokain kullanan 17 denek üzerinde yaptığı çalışma, 2002 yılında Populer Science ve New Scientist dergilerinde yer aldı. Bu araştırmanın sonucu, beyinde dopamin alıcı sayısı arttıkça kişinin haz alma duygusunun da arttığı şeklindeydi. Araştırmacılar bu sonuca, PET beyin görüntüleme yöntemi ile çekim esnasında hastaların zevk duygusunu öğrenerek ulaşmışlardır. Buzun viski bardağında çıkardığı ses gibi içki içme arzusunu artıran çağrışımların da dopamin miktarını artırdığı tespit edilmiştir.

Araştırma sonuçları, kronik stres veya yaşadıkları olumsuz hadiseler nedeniyle beyinlerindeki dopamin alıcılarını kaybedenlerin, bağımlılığa eğilimli olduklarını gösteriyordu. Sadece alışkanlıkla değil uzun süreli depresyonlar neticesinde de gerçekleşebilen beyinde dopamin reseptörlerinin azalması ve içkiye eğilim arasındaki sebep-sonuç ilişkisi ilginçtir.

Bu araştırmalarla, doğada birçok canlıda var olan ilacını arama davranışının (selfmedikasyon) insan için de geçerli olduğu bilgisine ulaşıldı. İnsanın sessiz ve gizli depresyon durumlarında, beyinde azalan serotonin veya dopamin maddelerini artırmanın kolay yolu olarak maddeye ve keyif verici alışkanlıklara yönelmesi, bağımlılığın beyin mekanizmasına etkisini açıklayan bir bilgi oldu.

Bu çalışmalar, bağımlılık tedavisinde beyin biyokimyasallarının yapısını değiştiren ilaçların can alıcı rolünü doğruluyordu. Hatta bazı bireylerde doğuştan dopamin alıcılarının eksik olması sebebiyle bağımlılığa eğilim gözleniyordu. Elde edilen bilgiler, Japonların kolay sarhoş olmalarının beyinsel eğilimleri ile ilgili olduğu tezini de doğruluyordu.

Bütün bu bilgiler, madde bağımlılığı tedavisinde biz hekimlere yol göstermektedir. Araştırmalar sonucu elde edilen bulgulara göre, beyindeki dopamin reseptörlerini azaltan ilaçlar (vigabatrin gibi) teorik olarak uyuşturucu ve uyarıcı maddelere duyulan arzuyu azaltacaktır.

METADON TEDAVİSİ

Günümüzde eroin bağımlılığına karşı kullanılan bir yöntemdir. Aynı zamanda ciddi bir akademik tartışma konusudur. Sentetik bir eroin olan metadon, hiçbir şey yapamayan hekimler için bir seçenek olarak eroin bağımlılığı tedavisinde kullanılmaktadır. Metadon, eroinin bağlandığı beyin alıcılarına bağlanır ancak etkisini yavaş gösterir, bunun için krizi önlemektedir. Hekim kontrolünde ve günlük sabit bir dozda tutulursa, kesilmeyi ve krizi kontrol edebilir. Fakat hastalar genellikle ek metadon alarak tedaviyi bozarlar ve sonunda bu maddeye de bağımlılık gelişir.


Paylaş

Görüntülenme:
Güncellenme Tarihi:11 Aralık 2019Yayınlanma Tarihi:28 Ocak 2016

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.