Üretim ve Tüketim Kültürü İçinde Kadın

Üretimin iki ayağı vardır: Gelen ve giden. Ekonomi tıpkı bir havuza benzer. Havuzun belli bir su kapasitesi olduğu gibi ekonominin de üretim ve tüketim hazneleri vardır. Geleneksel aile tipinde evin kazancını sağlayan erkek, bu kazancın harcama planını yapan ise kadındır. Bu sebeple  bir kadının toplum ekonomisine en büyük katkısı kaynağı boşa harcamamak, parayı israf etmemek şeklindedir. Kadın daha çok tüketen konumunda olduğu için, tasarruf bilinci onda iyi yerleşmelidir. Ayrıca geleneksel kültürümüzdeki ‘yuvayı dişi kuş yapar’ anlayışı kadının tutumlu olması ve savurganlıktan kaçınmasına yapılan mecazi bir atıftır.

Köy kültüründe kadın çok üretkendir. Hattâ Anadolu tipi ailelerimizde ona gereğinden fazla yüklenildiğini ve bu sebeple çabuk yıprandığını da söyleyebiliriz. Kırsaldaki kadın hem tarlada işçidir, hem annedir, hem eştir. Kısacası erkekten daha ön plandadır ve evin direği hükmündedir. Son yıllarda azalmış olsa da Anadolu’da kadınları kışlık yiyeceklerini yazdan hazırlayarak,meselâ kavurma yapıp erişte keserek yada sebze kurutarak üretime katkıda bulunur. Yada Karadenizli erkeklerin kahvede otururken kadınlarının çalışması gibi… Demek ki kadının üretim konusunda topluma katkısı olmadığını düşünmek ve söylemek çok yanlış olacaktır.

Ancak kentleşmeyle beraber kadının sosyal konumu ciddi bir dönüşüm geçirmiştir. Bu değişim onu salon kadını rolüne büründürürken üretime olan katkısını da azaltmıştır. Yalnızca şekil üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılan çağdaşlaşmanın kadın ve toplum yararına neler getirdiğinin sorgulanmasına ihtiyaç duyulmuştur. Modernizmin biçtiği tek elbise olan salon kadınlığı, kozmetik ve moda aksesuarlarıyla tamamlanmıştır. Neticede kadın, tüketim ekonomisinin çıkarları için kullandığı hedef kitleye dönüşmüştür. Bu hedef kitleye gönderilen ‘harca’ mesajı onu pazarlama malzemesine çevirdiği gibi cinsiyet kimliğini de yanlış taraflara yönlendirmiştir.

Kadının tüketim alışkanlıkları toplumun tüketim alışkanlıklarını da değiştirmiştir. Meselâ, mutfak düzeninde kolaycılığı tercih etmesi şimdilerde sanık sandalyesine oturttuğumuz fast food tarzı yemek geleneğini, o da sonuçta obeziteyi netice vermiştir. Esasında kadın yemek yapmaktan zevk alırken kültürün değişmesiyle çabuk pişirilen, sağlıksız besinlere itibar etmiştir. Yemek sadece ağız tadına uygun bir şölene dönüştürülüp, sağlığa katkıları unutulduğunda hastalıkların baş göstermesi de hiç şaşırtıcı değildir. Ancak yine de dünya ülkelerine bakıldığında bizim mutfak kültürümüzün çeşitliliği dikkat çekicidir. Böylesine zengin ve sıhhatli bir yemek adabına sahip oluşumuzun inkar edilemez en önemli sebebi, kadınlarımızın bu konudaki gayret ve bilinçleridir.

 

Kadın Toplum ve Siyaset

Kadının toplumda bugünkünden daha etkin bir rol alamamasının önündeki en büyük engel, erkeklerin çıkarcı yaklaşımlarıdır. Pek çok konuda muhtelif düşüncelere sahip olan erkekler, kadınların avantajları olan sahalarda hemen birleşebiliyorlar.Politika da, şirket yönetiminde yada toplumda söz sahibi olunacak herhangi bir mevzu da menfaat hesabı yapan ve egemenliği kadına bırakmak istemeyen erkeklerin uzlaşısına şahit oluyoruz. Öğrenciliğim  esnasında Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin diğer kliniklerinde kadın ve erkek öğretim üyeleri olduğu halde, kadın-doğum kliniğinde hiç kadın öğretim üyesi yoktu. Bu durum öğrenciler arasında ciddi bir tartışma konusu oldu ve durumun niçin böyle olduğunu hocalarımıza sorduk. Aldığımız cevap oldukça düşündürücüydü: ‘Eğer burada bir kadın doçent yada profesör olursa, bütün hastalar ona gider”. Demek ki aldıkları onca eğitimden sonra üniversite de profesör olan hocalar dahi kendi çıkarları için kadının sosyal gelişimini engelliyorlardı. Fakat sosyal hayattaki yarışa, erkek kadın ayırımı yapılmaksızın adil bir şekilde katılmak gerekiyor.

Bütün bunlara karşın genel de Doğu toplumları özelde de bizim halkımız bazı alanlarda ataerkil yapıya sahipken kimi yerlerde bu özellik esnemektedir. Meselâ, Hindistan, Bangladeş gibi Doğulu ülkelerde ve bizim memleketimizde bir kadın başkan olabilmiştir. Üstelik halkın onayı ve durumu hazmetmesi neticesinde. Ancak Batı toplumlarında böyle bir tercihe kolay kolay rastlanamaz. Bu, toplumun kadına önyargısı olmadığını göstermesi bakımından önemlidir. Kadın başkanın da bir erkek başkan gibi tabii karşılanması, Doğu halklarının bu mânâda Batılılardan daha üst bir olgunluk seviyesinde olduğunun ipucudur.

 

Sanal Dünyada Kadın

İnsanlar bilinç baskısı hissetmedikleri, kendilerini bir nevi çıplak düşündükleri, gözetlenmediklerini varsaydıkları bu alanda şuur kontrolü olmaksızın düşündüklerini ifade ediyorlar. Hattâ sanal dünya pek çok kimse için rahatlıkla yalan söyleyebildiği, rol yaptığı,  içindeki menfî yönleri serbestçe dışa vurduğu bir saha gibi görülmektedir. Sanal dünyadaki kişi, bugüne kadar bastırdığı duygularını, hayalindeki ideal benliğini, hattâ başkalarınca yanlış kabul edilebilecek eğilimlerini paylaşarak ego doyumu yaşar. Bu gerçek dışı dünyayı insan için ilginç ve çekici hale getiren şey, daha önce kendi kendine düşündüğü genel kabule sığmayacak pek çok fikri cevaplayan, buna karşılık veren birilerini bulmuş olmasıdır.

Sanal dünya kadınlar için olduğu kadar erkekler içinde müthiş bir kültürel değişime sebep oldu. Bu ortamda gerçek kimliğini kullanmak zorunluluğunu hissetmeyen kadın, kendisine yönelik toplumsal baskılardan uzaklaşarak mutlu olmaya çalışmaktadır. Özellikle genç kızlar bu farazî dünyanın en büyük tutkunu durumundalar. Bu tutkunun sebebi şöyle izah edilebilir: Bir genç çocukluktan gelen tazyiklerin olmadığı bu özgür alanda hem kendisi hem de başkaları hakkında dilediği gibi konuşma hürriyetine sahiptir. Sanal alemin kıyılarında dolaşarak kendini mutlu hisseden kişinin, bu ortamda sahte bir kimlikle bulunuyor olması kuvvetli bir ihtimaldir.

Sanal dünyadaki ilişki şekli daha çok amaçsız kimselerin yaşadığı türdendir. Başlangıçta insanı mutlu eden sanal ilişkiler ilerleyip, yüzyüze görüşme safhasına geldiğinde kişiyi hayal kırıklığına uğratabilir. Demek ki, farazî âlemin getirdiği sınırsız ve sorumsuz yaşantı insanın mutluluğuna hizmet etmiyor. Ayrıca bu hayalî dünyadaki alışkanlıklar gerçek dünyaya da yansıyabilir. O sebeple sınırların iyi çizilmesi gerekmektedir. Bunu yapabilmek içinde kişinin yalnız dış dünyadakini değil, iç dünyasındaki özgürlüğünü de disipline etmesi önerilebilir. Soyut hedeflerini somut hedeflerinin önünde götüren insan, sanal dünyaya girdiğinde bu ego idealine uygun hareket edecektir. ‘Kendime çizdiğim yol haritama uygun davranıyor muyum? Bu farazî dünyadaki ilişkilerim hedeflerime nasıl hizmet ediyor?’ sorularını soracak ve buna vereceği cevaplara göre ilişki şeklini belirleyecektir. Bu hassasiyet kadın erkek ayırımı yapmadan herkesin sergilemesi gereken hassasiyettir.


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:01 Ocak 2000

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.