Terörizmin Besin kaynağı ümitsizlik

Yönetici politik güçler, şiddet ve ayrımcılık uyguladıkça korku duygusu artar, ümitler azalır ve intikam ateşi alevlenir. Yönetimler, şiddeti besleyen ayrımcılığa karşı adil çözümler geliştirmeli

Terörizm, kullandığı araçlar ve nitelik açısından şekil değiştirerek günümüzü etkilemeye devam ediyor ve edecek gibi görünüyor. Etnik terör ile belirli bölge, ülke ve ırkın üstünlüğü ve başarısına hizmet amaçlanıyordu. Kökten dinci terörde tüm dünyanın düzenini değiştirmek mi amaçlanıyor?

Kısa tarihçe

Terörizm kelimesini ilk defa 1793-1795 yıllarında Fransız devrimcisi Robespierre kullandı. Bu yukardan gelen bir terörizmdi. Devletin halkına karşı yaptığı sindirme hareketlerini belirtiyordu. Devrimciler; özgürlük despotizminin zulme karşı hareketi tanımlaması ile övünerek terörist olduklarını ifade ediyorlardı. Yukarıdan gelen diğer terörizm katliamları Holocost (Yahudi katliamı), Stalin katliamları, Pol Pot rejiminin ölüm tarlaları ve Bosna Serebrenica katliamıdır.

İlk dini terörizm

11. ve 13. yüzyıllarda doğu Mezopotamya'da Haşhaşin denilen Şii Müslüman grup tarafından gerçekleştirildi. Hareket gerekçeleri gerçek İslamı bozmakla suçladıkları Müslüman liderlere suikast yaparak ideolojik dini terörü uyguladılar. 13. yüzyılda Moğol istilası ile ancak sonlandılar. Eylemlerinde morfin hammadesi olan haşhaş özsuyunu kullandıkları bilinmektedir. Morfinin oluşturduğu keyf halini yapay cennet olarak tanımlayıp ölümden sonraki cennetlerine kanıt olarak sunuyorlardı. Modern terörizmde El Kaide gibi örgütler dünyanın her yerini eylem alanı haline getiriyorlar ve acımasız silahları seçiyorlar.
Uydu telefonları, cep telefonları, internet bağlantıları, lazer silahları kullandıkları araçlardır. Uluslararası terör örgütleri listelerindeki 53 örgütten 27'si kendilerini İslamcı olarak tanımlıyorlar ve ABD, 2003 bütçesinde terörle mücadele için 45 milyar dolar ayırdı. Toplam savunma bütçesi 40 milyar dolar olan ABD'nin bu kadar para ile ne yapacağı ayrı bir merak konusu olarak dikkati çekiyor.
Hizbullah Adını Kuran'daki bir ayetten alan bu grup Lübnan'da Şii fundamentalist nitelikle bir gruptur. Ortaya çıkış amacı Lübnan'ın İsrail tarafından işgalini sona erdirmektir. 1980'li yıllarda ABD büyükelçiliğine ve Deniz Kuvvetlerine ilk intihar saldırılarını başlatmıştı. Hizbullah'ın ilk oluşumu 1982'de Güney Lübnan işgal edildiğinde bu bölgede yoğun olarak bulunan dokuz Şii Müslüman ulema, gruplarını toplayıp işgale karşı işbirliği kararı için yeni organizasyona girdiler ve Allah'ın hizbi (grubu) adını verdiler. İşgali sona erdirme amaçlarına dini bir heyecan katarak idealize etmeyi amaçladılar. Sonuçta da başarılı olarak İsrail'i 15 yıl sonra bölgeden çıkardılar.

Bugün Irak'ın ABD tarafından işgali şiddet ve ayrımcılık çizgisinde devam ederse korkulur ki yeni Hizbullah'lar ortaya çıkar.

El-Kaide'nin çıkışı

Hizbullah'ın İran değil Lübnan girişimi olarak başlaması eğer işgal olmasaydı ortaya çıkmayacağı, başlangıçta işgali sonlandırmaktan başka planları olmadığı bilinmektedir. Askeri örgüte dönüşmeleri için mali desteği ise İran ve Suriye'den aldıkları ifade ediliyor. El-Kaide'nin ilk çıkışı ABD Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri istihbarat örgütlerinin organizasyonu olduğu ve Afganistan'ın Sovyetler tarafından işgaline karşı örgütlendiği bilinir. Taliban örgütlerinin elindeki lazer silahları bu teknoloji ile sağlandı. El-Kaide'nin kuruluşunda dini bir motivasyon vardı. Kuzey Pakistan'daki okullarda gençler (Taliban:talebeler) yoğun şehitlik ve Allah için ölme eğitimleri ile beyinleri yıkanıyordu. Çünkü karşılarında ateizmi rejim yapmış Marksist-Leninist devlet vardı.
Suudi Arabistan'daki Haricilerin dini raydan çıkarılmasına tepki ve şehit olma mirası çok iyi kullanıldı. Hizbullah'ın ortaya çıkmasında ise şehit olma ve acı çekme mirası kullanılıyordu. Bilindiği gibi Hz. Hüseyin politik güç tarafından Kerbela'da öldürülmüştü.
Bu acı yaşanmalıydı. Araplar tarafından milli gururu zedelenmiş olan İranlılar, Müslüman olduktan sonra Araplara karşı tepkilerini Hz. Hüseyin'e sarılarak farklılıklarını vurgulamak için bu mezhebi geliştirerek ifade ediyorlardı.
Günümüzde de Şii Müslümanlar Batılılaşmayı reddederek bu mirası sürdürüyorlar. İşte böyle bir ortamda politik güç olan ABD ve İsrail şiddet ve ayrımcılık yaparak öfke ve nefreti baslemeye devam ederse yeni terör örgütlerinin gelişmesi sürpriz olmayacaktır.

Şiddetin İdealleşmesi

Genellikle 17-23 yaş arası olan gençlik döneminde kişisel kimlik sorunları yaşayan gençler teröristler için potansiyel adaylardır. Teröristlerin ruh hali incelendiğinde, genellikle şiddete maruz kaldığı, çoğunun düşmanları tarafından aşağılandığı, bu aşağılama sonucu öfke, kin ve nefret görülmektedir.
İspanya'da ayrılıkçı terör örgütü ETA üzerinde yapılan çalışmada teröristlerin çoğunun Bask-İspanyol melezi olduğu, Bask'ların nüfusu yüzde 8 olduğu halde onların oranı yüzde 40 olduğu ifade edildi. (Rclark, 1983). Bu kişiler toplum tarafından dışlandığı, küfür edildiği, aidiyet duygularının zarar gördüğü bu araştırmada ortaya çıkan bir sonuçtu. Böylece toplum dışı edilmiş ayrımcılığa maruz kalmış kişiler, ait oldukları etnik gruba gerçekten ait olduklarını gösterme amacıyla giriyorlardı.

Canlı bomba psikolojisi

Teröristlerin şiddet eylemleri gelişigüzel ve keyfidir. Bu özellikle yarattığı korkuyu daha yoğunlaştırır. Eylemler şok etme değeri ve politik kazanç sağlama açısından dikkatle seçilmelidir. Bugün şok etme değeri en yüksek ve politik kazanç sağlamada en kolay yöntem intihar bomba eylemleridir.
Terörist kişiler incelendiğinde hepsinin terör kurbanı olduğu görülmüştür. Kişisel güvenliklerine olan inancı bozulmuş gelecekle ilgili ümit duygusu zayıflamış, hayatını koruma ile ilgili ilkel inancı ihlal edilmiş kişilerin kolayca terörist oldukları görülmektedir. Terörist kurban bu kişilerde gelecekteki kayıp konusunda bir kaygı yaşarlar. Pasif kalmalarının kurban olma durumunu sürdüreceklerine dair inanç pekişir. Kendisine gelecek tehdidini azaltacak her harekete katılmaya hazırdır. Eğer grup kimlikleri oluşmuşsa kendi kişisel kimliklerinin çıkarlarından önce grup kimliklerinin çıkarlarını düşünen idealistler olmaya hazırdırlar.
Terörist kişiler nadiren ruhsal olarak hastadırlar. Çoğu stratejik planlama yeteneğine sahip, zeki insanlardır. Yaralanmış kişisel kimlikleri, grup kimlikleri ve milli kimlikleri, dini kimliklerini onarmak isterler. Bu başarısızlık ve yaralanmışlık duygusu şiddeti idealize etmeye yönlendirir. Birincil kimlikleri, grup kimliği ise kolaylıkla canlı bomba olurlar. Böylece vicdanlarından iç izin çıkmış olur.
Kaybolmuş ve yaralanmış grup kimliğini ikame etmek için terörist gruba sıkıca bağlanırlar. İslam'da intihara ve sivillerin öldürülmesine karşı güçlü bir yasaklama olmasına rağmen intihar eylemleri din adına nasıl yapılabiliyor? Bu sorunun cevabını Lübnan'lı Hizbullah Şiiler ve Filistinli Hamas'ı inceleyerek anlayabiliriz. (V.Volkan 1997) Bunlarda şehitlerin isimleri halka açıklanıyor ve yeni katılanlar için rol modeli olarak görülüyor. Kahraman kartları basılıyor genç üyelere dağıtılıyor.
Bu uygulamayı Lübnan Hizbullahı 1983- 1985'li yıllarda gerçekleştirdi. Fakat dünya basını bu eylemlerin patolojik doğasına vurgu yapmayı hep tercih etti; çünkü bu bakışa göre, hangi ideal için kim kendisini öldürebilir ki bunlar olsa olsa ruh hastası olmalıydılar.

Eylemci adayları

17-23 yaş arasındaki genç erkekler, ergenlik geçişinin kimlik krizini yaşarlarken potansiyel adaylardır. Kimlik krizi içindeki genç ailelere karşı çıkma eğilimleri olduğu dönemde eğer etnik çatışmadan dayak yemişse, ailelerinden, sevdiklerinden, birisini kaybetmişse potansiyel adaydır. Var olan politik ve ekonomik şartlarda gelecek ümidi zayıflamışsa aday olmuştur. Şiddeti idealleştirmeye hazırdır.
Eğer kişisel güvenliklerine olan inancı zayıflamışsa her an yakalanacaksa, hayatı koruma ve yaşama inancı ihlal edilmişse canlı bomba olmaya hazırdır. İşte bu psikolojideki gençler ufak gruplara ayrılır askeri örgüt biçiminde organize edilir. Bu gruplar topluca Kuran okuyup, ilahiler söyletilir. İslam'ın sivillerin öldürülmesini yasaklayan ve men eden yasaklarına hiç değinilmez. Sürekli, "Allah'ın yolunda ölenleri ölü zannetmeyin onlar yaşıyorlar, rızıklarını Rab'lerinin yanında bulunuyorlar" mealindeki ayetler okumaya yöneltilirler. Terörist lider dini beraberlik oluşturmak için özel bir kimlik yüklenmek için 'sabır'la ilgili paragraflar okutur. Fedakârlıkla ilgili bahisler okutulur ve ezberletilir. Bu yöntem izci grubu ve spor takımlarında da uygulanan 'grup ruhu' yöntemidir. Ebeveynlerine ve bu misyondan bahsetmemeleri öğretilir. Ayrıca cinsel arzularını bastırmaları buna karşılık cennetteki ikramlardan ve hurilerden söz edilir.

'Ölüm'e 'düğün' muamelesi

Şehidin ölümü düğün olarak nitelenir. Ölümsüzlük, ümit duyguları ile beyin yıkama yöntemleri ile Kuran'ı bütüncül olarak değerlendirmeleri imkânsız hale getirilir.
Politik güçler şiddet ve ayrımcılık uyguladıkça korku duygusu artar, ümit duygusu azalır, intikam ateşi alevlenir. Mezopotamya insanında var olan acı çekme, şehit olma, öç alma, şiddeti sorun çözmede yöntem olarak kullanma kültürüne intihar kültürü eklenerek dünyanın geleceği tehlikeye atılır. Çözüm sorunun içinde vardır. Politik güçler haklı oldukları kadar mantıklı da olacaklar. Şiddeti besleyen ayrımcılığa adil çözüm geliştirecekler şiddeti yöntem olarak seçmeyen bölgesel değerleri güçlendirecekler. Filozofların çoğunlukla Batı'dan, peygamberlerin çoğunlukla Doğu'dan çıkması Doğu insanını motive eden unsurun daha çok din olduğunu gösteriyor. Bunu teröristler kendi amaçları için kullanıyor ve dinin arkasına sığınarak eylem yapıyorlar. Politik güçler de çok önemli bölgesel değer olan dinin ılımlı yorumuna sahip çıkmalı.11 Eylül sonrası 'Öfke ve Gurur' adlı eseri ile batıyı İslam dünyasına karşı kışkırtan Oriana Fallaci'ye sahip çıkan dünya basını yanlış yapıyordu. 'Korku ve Küstahlık' diye bu görüşe reddiye yazan Prof. Franco Cordini'yi dikkate almalıyız.

 

//www.radikal.com.tr

 

(İDER) İnsani Değerler ve Ruh Sağlığı Vakfı Başkanı-Psikiyatrist


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:21 Nisan 2006

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.