İlk korku filmimiz 'Okul'a sevinelim mi üzülelim mi?

Yağmur ve Durul Taylan'ın yönettiği "Okul", ‘ilk özgün Türk korku filmi' olarak gösterime girdi. Taylan Biraderler, aşkına karşılık bulamadığı ve alaya alındığı için intihar eden liseli gencin, bir yıl sonra üniversite sınavına bir hafta kala, intikam almak için geri dönmesini konu alan filmleriyle iddialılar.

Yıllardan beri korku türüne ilgi duyan kişiler olarak da bir korku filmine sahip olmamızın önemine işaret ediyorlar. Korku türünün, alttan alta mevcut otoriteyi güçlendirmeye yaradığını savunan iletişimcilerse bu duygulara pek de katılmıyor.

Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Fatma Küçükkurt, korku filmlerinin, mevcut düzeni bozan ya da bozabilecek olgulara karşı otoritenin hakimiyetini pekiştirdiğini söylüyor. "Seyirci de suçlunun cezalandırılması sürecini onaylayarak bu sisteme katılır." diyen Küçükkurt'a göre ideolojinin bir aygıtı olarak işlev gördüğü için, korku filmine sahip olmakta çok da sevinilecek bir yön yok. Korku filmlerinin yoğun olarak üretildiği ülkeler de genellikle suç oranının yüksek ve otorite sağlamanın zor olduğu yerler. Korku filmleri ise 'öteki'ni cezalandırıp düzenin gerekliliğini ‘kanıtlıyor'. Bu açıdan bakılınca, korku filmi çevirebildiğimize değil, henüz korku filmleriyle düzen sağlamaya ihtiyaç duyacak durumda olmadığımıza şükretmek gerekiyor. Sinema yazarı ve gazeteci Nedim Hazar da korku türünün ‘tutucu' olduğunu vurguluyor ve ekliyor: "Korku türü, iktidarı savunur. Bu kimi zaman Kilise olur, kimi zaman başka bir şey; ama neticede bu iktidara karşı çıkan cezalandırılır. Otorite devam eder." Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan'a göre de korku filmlerinin bu özelliği kitle psikolojisine tesir ediyor. Tarhan, korku filmlerinin insanda kontrolü kaybetme ve kendini çaresiz hissetme duygusuna yol açtığına dikkat çekiyor. Bunun sonucunda, insanda daha güçlü bir şeye yönelme isteği doğduğunu belirten Tarhan, bu isteğin çeşitli yönlere kanalize edilebildiğini dile getiriyor. "Korkuyla otorite oluşturmak çok eski bir yöntemdir, korku filmleri de bunu kullanıyor." diyen Tarhan, otorite ihtiyacının bazen doğaüstüne, büyüye bağlanma şeklini alabildiğini söylüyor. İletişim bilimci Prof. Dr. Nilgün Abisel'in "Popüler Sinema ve Türler" kitabındaki yorumları da Tarhan'ın görüşünü destekler nitelikte. Korku filmlerinin, "insanın kendisine hep endişeyle yaklaşmasına neden olduğunu ve sonuçta ‘asıl canavar insandır’ noktasına ulaşıldığını" dile getiren Abisel, "Kendine bu biçimde bakan insanların her türlü otoriteyi onaylaması çok kolaylaşacaktır." diyor.

 

Yağmur Taylan: Okul, klasik korku türünde bir film değil

Yönetmen Yağmur Taylan, eleştirilerde haklılık payı olduğunu kabul ediyor. "Okul"un ise bu değerlendirmeler dışında kaldığını savunuyor. "Korku filmlerinin politik bir yanı olduğu doğrudur." diyen Taylan, bu noktada türün ikiye ayrılması gerektiği görüşünde. Amerikan korku sinemasının bir döneminde, sistemli şekilde bilinçdışı mekanizmalarla hakim ideolojiyi sağlamlaştırma görevi üstlendiğini belirten Taylan, buna örnek olarak meşhur ‘uzaylı istilası' filmlerini örnek veriyor. Bunun karşısında tamamen muhalif korku filmlerinin de üretildiğine dikkat çeken Taylan'a göre, "Okul"un ideolojiyle ilişkisi ise ancak ‘tezat ilişkisi' olabilir. Hatta Taylan, filmi bir korku filmi olarak değil, ‘korku öğeleri barındıran bir gençlik filmi' şeklinde tanımlıyor.

 

Elif Tunca / İstanbul

14.01.2004

KAYNAK: //www.zaman.com.tr/


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:22 Nisan 2006

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.